Bir sanatçının stili ne zaman sıfat haline gelir?
Merhaba sevgili ARTTMODERNMIAMI okuyucuları, bir zamanlar batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti Roma’dan, ARTTMODERNMIAMI gazetesine 2. makalemi yazıyorum. Bir önceki makalemi okuyanlar anımsayacaklardır. Okumayanlar için linkini ekliyorum. (Link).
Her ekim ayında Roma’da “Festa del cinema di Roma” (Roma sinema Festivali) olarak adlandırılan uluslararası bir film festivali gerçekleştiriliyor. 2019 yılında aktör Bill Murray “Lifetime Achievement Award” odunlunü bu festivalde Wes Anderon’dan alır.
Bu makalemde Amerikalı film yönetmeni Wes Anderson hakkında bilgiler vereceğim, ama öncelikle genel olarak sinemanın doğuşundan bahsetmem gerektiğini düşünüyorum.
Sinemanin doğuşu? 28 Aralık 1895 yılında Lumiere kardeşler, tarihin ilk sinema filmi olan “Bir Trenin Ciotat Garına Gelişi” filmini Paris Salon Indien du Grand Café’de icat ettikleri “sinematograf” aleti sayesinde gösterime almışlardır.
Film türlerinin gelişimi ve ayrımına gelirsek, Lumiere kardeşler sayesinde sinema tarihinde gerçekçi olarak anılacak olan tür ortaya çıkar. George Melies’ye kadar Lumier kardeşler belgesel filmlerin öncüsü olmuşlardır.
Melies 1902 yılında fantezi türünü̈ yaratmıştır. “Aya Yolculuk” yaptığı en ünlü film olup, kurgu filmlerin öncüsüdür. Günümüzde de birçok film kurgu türündedir.
Wes Anderson üzerindeki bu makale öncelikle Roma’da yapmış olduğum bir seri fotoğraf çalışması ile ilişkileniyor. Bu fotoğraf projesi şu soruya yanıt arıyordu:
Wes Anderson, Roma’da bir film çekmiş̧olsaydı nerede çekerdi ?
“Benzerlikler” başlıklı bu seri üç fotoğraftan olusuyor. Bu fotoğraflarda ele alınan otel iç mekanlarının estetik dili, renk kullanımı ve düzen anlayışı Wes Anderson’un stiline gönderme yapmakta. Aynı zamanda her bir fotoğrafta yönetmenin takıntısı olan simetrik kadraj kullanımı ön plana çıkmaktadır. Bu fotoğraflarda ele alınan iç mekanlar Via
Cavour’da bulunan Hotel Mediterraneo, Via del Corso’da bulunan Hotel Plaza, Via dei Condotti’de bulunan Gucci mağazası ve Esquilino bölgesine ait.
Bu fotoğraf projesi mezuniyet tezimi Wes Anderson hakkında yazmaya esin kaynağı oldu.
Kurgudan bahsetmişken Wes Anderson’a geri dönebiliriz. Yönetmenin yaptığı her film kurgu türüne girer. Wes 1969 yılında Texas’ta doğar ve Texas üniversitesinde felsefe okur. Hemen hemen her filminde rol alan Owen Wilson ile de burada tanışir. İlk kısa filmi “Bottle Rocket”’i 1996 yılında, Owen Wilson ile birlikte gerçekleştirir. Bottle Rocket 1996
yılında Sundance festivalinde yapımcılar Polly Platt ve James L. Brooks’un ilgisini çekmiş̧ ve 1998’de uzun metraj olarak gösterime girmiştir.
Bir röportajında şöyle demektedir: Felsefeyi seçtim çünkü̈ ilgilenmem gereken bir şey gibi görünüyordu. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum, ne hakkında olduğunu bile bilmiyordum. Son olarak, o yıllarda yaptığım tek şey kısa öyküler yazmaktı. Her türlü̈ ilginç̧ ders vardı ama benim asıl yapmak istediğim şey şu ya da bu şekilde hikayeler yaratmaktı.” 1 Texas Üniversitesini bitirdikten sonra Columbia Üniversitesinde sinema okumak için kabul edilse bile, reddeder ve kendi kendine bir sinema kariyeri yaratır.
1 The Guardian, https://www.theguardian.com/film/2012/may/19/wes-anderson-moonrise- kingdom
Wes Anderson, geleneksel klasik Hollywood stüdyolarının dışında çekim yapan film yapımcıları olan İndiewood adlı 1990’ların yeni nesil film yapımcılarından biridir.
Filmlerinin her biri benzer temalı, tarzları, kompozisyonları ise her zaman yenilikçi bir yaklaşımla ele alır. 1996 yılından bugüne on adet uzun metraj film çekmiştir. Bogdanovich Wes Anderson’un stilini: “Senaryodan kostümlere ve film müziğine kadar çılgınca küratörlüğünü yaptığı öğelerin her biri aracılığıyla sahnelemeyi nasıl aktaracağını bilen bir yazar….” şeklinde tanımlıyor.
Wes Anderson’ın stilini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
– Simetrik kompozisyon takıntısı ve kadrajlar
– Merkezi çekimler
– Planimetrik kompozisyon : bir sahnedeki öğelerin, özellikle arka planın, kameraya göre düz düzlemler olarak yönlendirilmesi. Örneğin bir grup fotoğrafı gibi. Natüralizmi sahneden uzaklaştıran, kasıtlı olarak bir kurguya tanık olduğumuzu bize ileten, son derece kurgulanmış kompozisyonlardır.
– Kamera hareketleri: tracking shots (takip çekimleri), zoom in ve zoom out yani bir olguya çok hızlı bir şekilde yaklaşma ve uzaklaşma, üst açı (özellikle de ana karakter olarak nesnelerin olduğu çekimlerde. Yukarıdan yapılan çekim, sahneyi böler ve odak noktası oluşturur.)
– Ağır çekim. Örneğin Darjeeling Limited adli filminde, erkek kardeşlerin trene binme sahnesi ağır çekimdir. Ağır çekim bu olayı kahramanca bir görevmiş̧gibi vurgular. Royal Tenenbaum filminde ise aktörler Margot ve Richie’nin yıllar sonra buluştuğu sahne bu anın önemini vurgulamak üzere gene ağır çekimdir.
– Wes Anderson’un kostümler ve sahne tasarımı aracılığıyla renk kullanımı konuyla bağlantılı olarak anlam içerir. Renkler aksiyona ve sahne tasarımına katılarak kendi tarzlarında bir “oyuncu rolü” üstlenirler ve duyguları ileterek sahnenin kahramanları olurlar. Yönetmenin renk paleti doymuş renklerden, pastel renklere kadar değişir.
Filmlerinde kullandığı renklerin anlamları
Sarı, Moonrise Kingdom ve Fantastic Mr. Fox adli filmlerinde olduğu gibi pozitif duyguları ifade eder. Her iki filmde de insandan kaçış̧ ve aşk teması islenmiştir. Sarı, hayaller dünyasını ve geçmişe duyulan özlemi ifade eder.
Mavinin baskın olduğu anlar genellikle filmlerdeki en dramatik sahnelerdir. Moonrise Kingdom filminde Mavi, düşman karakteri sembolize eder. Mavi aynı zamanda Royal Tenenbaum filminde intihar sahnesinde kullanılmıştır. Diğer renklere göre az kullandığı bir renk olduğunu belirtmek gerekir.
Kırmızı, filmlerdeki erkek karakterlerin dramlarını temsil eder. Kırmızı giyen tüm karakterler yaşadıkları bir travmayı atlatmaya çalışmaktadırlar. Örneğin, Life Acquatic adli filmin kahramanı Steve Zissou, en iyi arkadaşı Esteban’ın ölümünü atlamadığından kırmızı bir bere giymektedir. Royal Tenenbaum filminin karakterlerinden olan Chas, karısının ölümünü unutamadığı için kırmızı Adidas eşofman giyer ve çocuklarına da giydirir.
Pastel pembe, The Grand Budapest Hotel filminde canlılığı temsil eder. Otelin prestiji sona erdiğinde filmin renkleri de canlılığını yitirir. Film kahramanları Zero ve Agatha arasında gecen romantik sahnenin tek ton pembe renkle vurgulanması uyumlu bir birlik duygusu yaratmaktadır.
Filmlerinde hiç vazgeçemediği ve tekrar ettiği konular, aynı oyuncular ve görsel detaylar vardır. Yönetmen hep aynı temaları kullandığını itiraf eder. Senaryoyu yazarken sadece temaları değil, ortamı da düşünür. Tekrarlayıcı üslubu kullanmamasının kendisi için hata olacağını belirtir ve bu ayni zamanda kendisini eleştirenlere karşı bir protesto biçimidir. Wes “Garip insanlardan hoşlanan insanların filmlerimi ve tuhaf insanlar dediğim insanları daha çok seveceğini düşünüyorum.”2 sözüyle filmlerinin sıradışı olduğunu kabul eder.
Wes Anderson’un metodu ağır temaları tüy kadar hafif bir şekilde anlatmaktır. Bu konular aile sorunlarını ele alır. Filmlerinde bolünmüş, dağınık ailelerden yeni aile biçimleri ortaya çıkar. Belki de Wes’ in ebeveynleri de boşandığı için boşanma teması ele aldığı ana konulardan biridir. Hayatının bu yönünü̈ filmlere yansıtmak belki de asamadığı
bir olay olabilir.
Özel hayatında yer alan erkek kardeşleri filmlerine de yansımaktadır. Peter Pan sendromu, ölüm ve intihar, fantastik evrenler, aşk üçgenleri, meta sinema gibi konular filmlerinde tekrar ettiği diğer temalardır.
Wes Anderson, beğenin ya da beğenmeyin, son yirmi yılın en önemli film yapımcılarından biridir. Şaşırtıcı olan, birçok kez aday gösterilmesine rağmen çok fazla ödül kazanmamış olmasıdır. Bununla birlikte, şimdiden sinema tarihinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunun açık kanıtı, Anderson’cu üslup olarak kabul edilen bir tarzın ve ondan ilham alan yazarların bulunmasıdır. Buna örnek olarak içeriğinin yönetmenin de dikkatini çekecek kadar ünlu “Kazara Wes Anderson” adlı Instagram sayfası gösterilebilir.
Yönetmenin üslubunu net olarak anlatan, “Wes Anderson Per Caso” (Tesadüfen We Anderson) adlı kitabin önsözünde şöyle demektedir; “Eski kırmızı ve beyaz çizgili deniz fenerleri, Mont Blanc’ın eteklerindeki ahşap kumarhane, pastel renkli oteller, buharlı trenlerin geçtiği tren istasyonları, bir gölün iskelesinde bozuk parayla çalışan dürbünler’ “…sanatın gerçeği taklit ettiğini öğrendim, ancak gezegenin her köşesinde bir Wes Anderson filminden neredeyse tesadüfen çıkmış gibi görünen binalar var. Bu kitap, gerçekten var olan ve tüm simetrik güzellikleriyle ziyaret edilebilecek Anderson hikayeleri ve yerlerinden oluşan bir derlemedir. Şimdi neredeyse tesadüfen kendin olmanın ne demek olduğunu anlıyorum. Teşekkürler”
Üslubu ilk bakışta kolayca tanınabilen saplantılarının anlaşıldığı, bir üsluptur. Bill Murray gibi fetiş̧oyuncularından başlayarak, önce arkadaşı ve sonra aktör ve senariste dönüşen Owen Wilson ve ardından Tilda Swinton, Frances McDormand, Adrien Brody, Léa Seydoux, Edward Norton, Anjelica Huston ile Willem Dafoe hemen hemen her filminde yer alırlar. Koleksiyonerlik takıntısı sadece sinemada değil, sanatta ve diğer alanlarda da devam etmiştir. Örneğin, eşi Juman Malouf ile, Viyana’daki Kunsthistorisches müzesinin emanetinde bulunan üç yüzden fazla seçilmiş nesnenin yer aldığı “Tabuttaki Spitzmaus Mumyası ve Diğer Hazineler” başlıklı bir sergi düzenlemişlerdir. Küratör Jasper Sharp, hayali bir müzeyi temsil etmesi gereken şimdiye kadar hiç sergilenmemiş nesneleri seçtiklerini söyler. Wes Anderson, “Juman Malouf ve ben, bu sergide yer alan sanat eserlerinin hiçbirinin tasarımı ve yaratılması konusunda pay sahibi olamayız. Yine de, onları geleneksel olmayan bir şekilde gruplandırma ve organize etme yöntemimizin sanat eserlerini ve antik çağları çok az ve önemsiz bir şekilde etkileyebileceği konusunda
alçakgönüllü bir arzuya sahibiz.”
Wes Anderson’un filmlerini izlemek isterseniz, öncelikle Tenenbaum Ailesi ve The Grand Budapest Hotel’ini, eğer animasyon film seviyorsanız Fantastic Mr.Fox’u izlemenizi öneririm.
Sevgili okuyucular bir dahaki sefere “Wes Anderson sizin kentinizde bir film yapsaydı nerede çekerdi?” sorusuna yanıtlarınızı bekliyorum. Tabi ki önce filmlerini izlemeniz gerekecek. Fotoğraflarınızı dm’den instagram adresime
(https://www.instagram.com/livia.proto/) veya mailime (protolivia@gmail.com) gönderebilirsiniz.
Umarım keyifle okumuşsunuzdur, yorum ve önerileriniz olursa sevinirim, bir sonraki makalemde buluşmak dileğiyle.
Sevgili okuyucular, son olarak çok güzel bir haber aldim, kisa filmim It appears it disappeared, 2022 STUDENT WORLD IMPACT FILM FESTIVAL’inde Honorable Mention ödülünu aldi.
Eğer izlemeye fırsat bulamadıysanız linkini ekliyorum.(Link)
Livia Oya Proto
Filmmaker – Rome,Italy