Paralimpik Milli Sporcumuz Yiğit Caner Aydın’ın sıra dışı yaşam öyküsü
Bu dünyada tanıştığınız hayatınıza giren herkes sizi bir ölçüde etkiler. Onların yaşadıkları, trajedileri ve hayat hikâyeleri yaşama bakışınızı değiştirir ve hayatınızı sorgulamanıza neden olur. Bazı hayat hikâyeleri ise sizi diğerlerinden çok daha fazla etkiler. Hani hayatı filmlere konu olabilir diyeceğimiz insanlar vardır. Öyle zorluklardan öyle engellerden geçerler ki çoğu insan pes eder devam edemez. Onlar ise hiç bir zaman durmaz yollarına devam eder. Ben her şeye rağmen bu engelleri aşan ve başarıya ulaşan bu insanları Türkiye’ye benzetirim. Ülkemizde tarihinin en zor en ümitsiz zamanında muhteşem bir zafer kazanarak küllerinden yeniden doğdu. İşte size bugün anlatacağım hikâyede Türkiye’nin kazandığı savaş gibi hayata ve zorluklara karşı kazanılan bir savaş.
Yiğit Caner Aydın, okçuluk dalında Dünya, Avrupa şampiyonaları ve olimpiyatlarda ülkemizi temsil eden milli sporcumuz. Avrupa ve Dünya Şampiyonu olan para okçumuz ile lisan eğitimi için geldiği Miami’de tanışma şansına eriştik. Evet, şans diyorum. Onunla tanışan hikâyesini dinleyen herkes gibi benim de hayata bakışımı etkiledi Beni çok etkileyen filmlere konu olabilecek bir hayat öyküsü var. Gencecik yaşında geçirdiği bir kaza ile hayatı olduğu gibi değişen ve kendisinin de deyimi ile insanların acıyacağı değil ilham alacağı bir insan olmak için çabalayan ve bir sürü insana güzel bir örnek olmayı başarmış, Yiğit Caner Aydın’la sohbet ettim. Zorlukların üstesinden nasıl geldiğini kendi ağzından dinleyip sizler için kaleme aldım.
TekerRenk projesi kapsamında yapılan tekerlekli sandalyesindeki semboller hayatının özeti gibi… X,Y ve Z gibi semboller bilgisayar kodlamalarını, yuvarlaklar gezegenleri yani astronomi eğitimini, 23 rakamı kaza tarihi ve boyununa yapılan 23 zımbayı, yuvarlak okçuluk hedef tahtası ise yaptığı sporu temsil ediyor.
Canan Sezgin: Merhaba Yiğit Miami’ye Hoş geldin. Kısaca kendinden bahseder misin? Hayatını etkileyen kaza günü ve sonrasında neler değişti?
Yiğit Caner Aydın: 1992’de Trabzon’da doğdum. Ailem ben üç yaşındayken İstanbul’a taşındı. 2010 yılında İstanbul Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde okumaya başladım. Aynı zamanda hayatımı kazanmak için web projeleri geliştirmeye başladım. Hayatımı etkileyen kaza 23 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleşti. Bir arkadaşımı okulunda ziyarete gitmiştim. Birlikte ders çalışıyorduk. Rüzgârlı bir gündü. Üniversitenin bahçesinde bilgisayarım dizimde ayaklarımı uzatmış yerde otururken stant olarak kullanılan bir masa üzerime devrildi. Maalesef boyun omuruma denk geldi. O anda acı bile çekmedim. Hiçbir şey hissetmedim. Bilincim hep yerindeydi. Ameliyat öncesine kadar bilincim hep açıktı. Boyun seviyesinde bir yaralanma olduğu için solunum problemlerine yol açabiliyor. Bende de ödem olduğu için solunum durma noktasına gelmiş. Hatta doktorlar aileme ameliyat öncesinde yüzde yirmilik bir yaşama ihtimalinden bahsetmişler. Bilincimin açık olması daha büyük bir hasar almamı engelledi. Bir parmağımı azıcık da olsa hareket etmek çok büyük bir fark yaratabiliyor. O kaza anında birçok şeyin bilincinde olmak benim hayatımı şekillendirdi. Altı gün yoğun bakımda yattım. Öncelikle o yaşam mücadelesini kazanmam gerekiyordu. O altı gün boyunca tavana bakarken birçok şeyi sorguladım. Farkındalığım arttı diyebilirim. Kendime sadece bir soru sordum. Yaşadığın bu olaydan sonra yaptıkların ve başardıklarınla insanlara ilham mı olacaksın? Yoksa insanlar sana acıyarak bakıp kendi sahip olduklarına şükür mü edecekler? Bunu düşündüm ve ilk yolu yani mücadele etmeyi tercih ettim ve o yoğun bakım sürecinde bile fizik tedavilere başladık. Hayatımdaki monotonluk bitmişti ve beni büyük zorluklar bekliyordu. Hiç isyan etmedim bunun benim için bir misyon olduğunu düşündüm. Günler geçtikçe insan bir işaret bir hareket bekliyor. Ellerimi kullanamıyordum. Göğüs altımdan itibaren bütün vücut fonksiyonlarını kaybetmiştim. Bu nedenle her şeyi mental olarak halletmeye çalıştım. Aylar yıllar sürse de eninde sonunda eskisi gibi sağlığıma kavuşacağımı düşünüyordum. Oradaki hemşirelerle konuşuyordum. Benden daha ağır bir kaza geçirmiş hastanın yürüyerek çıktığını söylüyorlardı. Bu da bana umut oluyordu. Omurilikte herkesin durumu farklı olabiliyor. Ne kadar darbe gördüğü ya da ödem olup oluşmadığına göre iyileşme süreci değişiyor. Benim durumumda aldığım darbeyle omuriliğin içi boşalmış. İçerdeki sinirler zarar görmüş. Komple sinyal kaybı yok ama sinirlerin çoğu ölmüş. O dönemde tamamen bir bilinmezlik yaşadık. Belki çok iyi olacaktım. Belki de bir daha hiç düzelemeyecektim. “Allah’ım devam etmek için bana bir işaret ver” diye dua ediyordum. Bir gün asansör kapısında beklerken sol elimin bir parmağını hareket ettirebildim. Aileme de gösterdim çok mutlu oldular. Bir şeylerin geri gelebileceğini görmek çok güzel bir şeydi. Ellerim kısmen geri geldi. Bu gelişmeler doktorlarımı da şaşırttı. Çünkü ilk zamanlar beni yataktan dört kişi kaldırıyordu. Tekerlekli sandalyede bile dik oturamıyordum. Tansiyon problemleri oluyordu. Sürekli yattığım için kalktığımda başım dönüyordu. Kendimi daha kuvvetlendirirsem hayat kalitemin daha artacağının farkına vardım. Bir şeylerin geri gelmesinin mümkün olmayacağını anladığımdan kendimde olanları kuvvetlendirme yolunu seçtim. Öyle bir an geliyor ki her şeyin yöntemini aramaya başlıyorsun. Elbise ve ayakkabı giymen değişiyor. Duş almak, tuvalete gitmek, yemek her şeyin şekli değişiyor. Her şeyi yeniden öğreniyorsun.
Canan Sezgin: O ilk 21 yılda öğrendiklerin sıfırlanıp tekrar öğrenmek gibi bir şey oluyor değil mi?
Yiğit Caner Aydın: Evet, çocukken de bir havlu vardı banyoda uzanamıyordum. Ona uzanabilmek için boyum uzasın diye dua ederdim. Sonra boyum uzadı ve havluyu rahatça alabildim. Tekerlekli sandalyeye geçtiğimde de aynı şeyi hissettim. Yine uzanmakta zorlanıyordum. Resmen yeniden çocukluğumu yaşıyormuş gibiydim. Her şey için ailemden yardım alıyordum. Kendi başıma yemek bile yiyemiyordum. Hep öyle kalacağımı düşünüyordum. Bir hasta gibisin ve destek alman gerekiyor. Sekiz aylık bir hastane süreci oldu. Üç sene kadar fizik tedavi aldım ama hep ailemin desteğini gördüm. 2015’te okçuluğa başladım ama hala fazla bir şeyler yapamıyordum benim kırılma noktam 2016 -2017 yıllarıydı. Destek aldığım çoğu şey vardı ama birçok şeyde bağımsız olmaya başlamıştım.
Canan Sezgin: Okçuluk senin hayatını değiştirdi. Bu spora nasıl başladın?
Yiğit Caner Aydın: Babam çalıştığı yerde milli bir okçu olan Naci Yenier ile tanışıyor bana ondan bahsediyor. Sonra ben onu kulübünde ziyarete gittim. İnanılmaz etkilendim “bu benim sporum” dedim. İlk tanışıp konuştuğumuz gün kendime paralimpik oyunlarda oynama hedefini koydum. Kendisi de tekerlekli sandalye kullanan Naci abi bana yayı verdi. “Dikkat et düşürme” dedi. İlk denememde çok zorlandım. Ben de yayla beraber düştüm. Bu işin kolay olmadığını o gün anladım. 50 metre mesafeden o hedefi vurmak için her gün çalışmaya başladım. Maddi olarak her gün antrenmana kulübe gidip gelmek çok zordu. Onun için evimizin otoparkında çalışmaya başladım. İkinci el bir yay, oklar ve malzemeler aldım. Hedef tahtasına param kalmamıştı. Koltuk minderinden bir tahta hedef yaptım. Günde 5-6 saat antrenman yaparken annem de bana yardımcı oldu. Her gün benimle birlikte çalıştı. Oklarımı topladı. 2015’te okçulukla tanıştım. 2017’de milli takım geliştirme kampına çağırıldım. Milli takıma seçildim. Çin’e gittim. Takım olarak şampiyon olunca İstiklal marşımızın çalınması büyük gurur verdi. Avrupa Şampiyonası öncesi büyük bir rahatsızlık geçirdim. Sağ akciğerim söndü. Tüple tedavi oluyordum ve doktorlara “beni şampiyonaya yetiştirin” diyordum. 2 hafta sonra iyileştim. Antrenman yapamadan gittiğim Avrupa Şampiyonası’nda yine de beşinci olmuştum.
Canan Sezgin: Yaptığın sporda en çok zorlandığın alanlar neler?
Yiğit Caner Aydın: Tekerlekli sandalyede okçuluk yapmak hakikaten çok zor. Ben sırtıma bir destek almadan duramıyorum. Ağırlık taşıyorsun ve milimetrelerin hesabını yapıyorsun. Bütün bunları yaparken de o yayı sallamadan tutman lazım. Parmaklarım hala çok kontrollü değil ve hala bunun zorluklarını yaşıyorum. Okçuluğa başlayalı dokuz sene oldu. Hala bile bazen ummadık zorluklarla karşılaşıyorum 2022 benim kariyerimin en iyi yılı idi. Bazen gelişme oluyor. Bazen de gerileme oluyor. Rakiplerime göre parmakları iyi çalışmayan sporculardan biriyim. Benim kategorimde yarışan sporcuların denge problemi olması gerekiyor. Sadece tekerlekli sandalye kullananlar için ayrı bir kategori var. Benim kategorimde denge ve parmaklarında sorunlu olması söz konusu. Ben kategori 1 diye bir sınıfta yarışıyorum. Bu kategoride benim gibi boyun felci geçirmiş olan sporcular var. Günde en az 3-4 saat antrenman yapıyorum. Haftada en az 5 gün, kamp zamanı ise 6 gün çalışıyorum. Uyku ve beslenme düzeni de iyi olmak zorunda
Canan Sezgin: Dünya çapında bir başarı elde edince neler hissettin? Bundan sonraki hedeflerin neler?
Yiğit Caner Aydın: Benim dünya çapındaki başarım çok erken geldi. İlk yarışmada bireysel olarak dünya dördüncüsü oldum. Grup olarak da iki dünya rekoru ile birinci olduk. Ben ilk yarışmamdan beri final sahasında ok atıyorum. Kendimi çok çabuk geliştirdim ama hedefim bireysel başarılar elde etmekti. Takımımla iki kere dünya şampiyonu olduk. İlk bireysel şampiyonluğumu 2019 senesinde Avrupa Kupası’nda kazandım. Arada turnuvalar oluyor ama bizim için önemli olan şampiyonalar ve Paralimpik oyunlar. 2021 de İslam oyunlarında W1 kategorisinde birinci oldum. 2022 yılında Roma’da Avrupa şampiyonasını kazandım. Aynı yıl Dubai’de dünya şampiyonu oldum. 2024’de Paris’te Paralimpik Olimpiyatları’na katılma hakkı kazandım. Paris’te derecelerim iyiydi kazanabilirdim ama hastalandım ve sağlık problemleri yaşadım. O nedenle madalya alamadım ama pes etmedim. İnşallah 2028 yılında Los Angeles’ta Paralimpik madalyasına da kavuşacağım. Olay sadece kazanmak değil oraya giden yolculukta da çok şeyler öğrendim. Avrupa ve Dünya Şampiyonasını kazanarak tarihi kayıtlara geçtim. Sırada kariyerimdeki tek eksik olan Paralimpik madalyasını kazanmak var. Okçulukta 7’den 70’e yarışabilirsiniz. Yaş sınırı yok. Sanılanın aksine gözlerin çok iyi olmasına da gerek yok. Bir yerden sonra olay kas hafızasına dönüyor.
Canan Sezgin: Peki, heyecan oluyor mu? Mental olarak seni etkiliyor mu?
Yiğit Caner Aydın: Soğukkanlı olduğum halde yarışma sırasında bir heyecan oluyor ama bu da bana olumlu bir şekilde motivasyon veriyor. Normalde çok iyi odaklanan bir insan değilim. Aynı anda birçok şeyi yapmaya çalışırım. Bir tek okçulukta bu kadar odaklanabiliyorum. Kazadan önce bilgisayar yazılımı üzerine çalışıyordum. O zamanda bir konuda odaklanmakta zorluk çekiyordum.
Canan Sezgin: Kazadan önce yaptığın bir spor var mıydı?
Yiğit Caner Aydın: Hobi olarak basketbol oynuyordum. Halı sahada maç yapıyordum ama müsabaka sporu yapmıyordum.
Canan Sezgin: Ata sporumuz olan okçuluk sporunu daha da geliştirmek için neler yapılabilir? Yeni yetişen gençlere bu konuda neler önerirsin?
Yiğit Caner Aydın: Türkiye’de okçuluk için büyük bir yatırım yapılıyor. Çok büyük başarılar var. Hem olimpik takımda hem de Paralimpik’te güzel dereceler elde ediliyor. Ben Okçular Vakfı’ndayım. Oranın bana büyük katkısı oluyor. Bizdeki kamp ortamı, yarışmalara hazırlık diğer ülkelerden çok daha iyi durumdayız. Hazırlık sürecinde profesyonel çalışıyoruz. Yaptığımız işin karşılığını maddi manevi alıyoruz. Amerikalı okçu arkadaşlarımla konuşuyorum. Kamp yapmıyorlar. Yarışmalara giderken masrafları kendileri ödüyorlar. Kazandıklarında ödül gelirleri yok. Amatörce yarışıyorlar. Bizden daha iyi olan avantajları malzemeye daha kolay ulaşıyorlar. Bizde devlet desteklediği için madalya kazanınca maddi olarak da iyi bir gelirimiz oluyor. Paralimpik sporcu olduğun zaman tekerlekli sandalye de işin içinde olduğu için malzeme masrafımız daha da fazla oluyor. Kendine uygun bir sandalye dizayn etmek çok maliyetli Okçuluk çok pahalı bir spor çünkü dürbünden ok ve yayına kadar ekipmanlar gerektiriyor.
Canan Sezgin: Engelli bir birey olarak Türkiye’de yaşadığın zorluklar neler? Amerika’da olduğun süre boyunca hangi farklara tanık oldun? Aynı uygulamalarla Türkiye’de yaşayanların da kolay bir hayat sürmesi için neler yapılabilir?
Yiğit Caner Aydın: Amerika’da çok rahat ettim. Florida’nın düz olması çok büyük bir avantaj sağladı. Engelliler için her türlü kolaylık düşünülmüş. Tek başıma gidemediğim ve giremediğim bir yer olmadı diyebilirim. İstanbul’da yaşarken fırsat olduğu halde bazı şeylerin yapılmaması erişilebilir olmaması beni çok yoruyordu. Devletin bu konuda daha çok tedbir alması gerekiyor. Maalesef uygulamada sıkıntılar oluşuyor. Minibüslere lift zorunluluğu getirilmişti ama ne yaptılar ne ettiler kaldırttılar. Yeni yapılan apartmanlara da yine engelli rampaları, asansörleri yapılmaya başlandı. Mekânı engelliye uygun hale getirdiğin zaman herkes kullanabiliyor. Merdiven yerine iki tur dönecek rampa koysa diğer insanlarda kullanabilir. Amerika’da hem planlama hem de denetlenme yapılmış. Ruhsat verebilmek için yaptırımlar uygulanmış. Önden rampa giriş yoksa bile arkaya engelliler için giriş konulmuş. Ben Miami’de şu anda restoran olarak kullanılan Versace’nin evine gittim. Ön tarafta merdivenleri görünce herhalde giremeyeceğim diye düşündüm. Oysa arka tarafa tekerlekli sandalyelerin girebileceği bir rampa yapmışlardı. Amerika’da olduğum süre boyunca giremeyeceğim bir yer var mı diye merak ettim. Baktım ki her yerde engelliler için en ufak detaylar düşünülmüş. Döndüğümde bu örnekleri aktarmak ve Türkiye’de de uygulanabilecek bazı projeler geliştirmek istiyorum. Böylece bizim engellilerimiz de bir sorun olmadan dışarıda hayata daha rahat uyum sağlayabilir.
Canan Sezgin: Aslında seninle birlikte gezerken benim de farkındalığım arttı.
Yiğit Caner Aydın: Ben bunu ne kadar fazla insanla paylaşabilirsem o kadar faydalı olacağına inanıyorum. İnsanlar yaşamasan bu durumların ve zorlukların farkına varamıyorlar. Bu önlemler alınmazsa insanlar dışarı çıkamazlar. Gündem çok yoğun onun için toplum bir müddet sonra duyarsızlaşmaya başlıyor. Bu nedenle de Türkiye’de yaşayan engelli bireyler evlerine kapanıyorlar ve topluma karışamıyorlar. Ben Amerika’da çok özgür bir şekilde dolaşabildim. Miami’de sadece Uber şoförleri ile sıkıntı yaşadım bazıları tekerlekli sandalyeyi görür görmez beni anında iptal ettiler ya da söylenerek yardımcı oldular. Tekerlekli sandalyem motorlu olduğu için çoğu yere kimseye ihtiyacım olmadan tek başıma gidebildim. 2,5 ayda 1000 km yol yaptım. Motorum saatte 20 km yaptığı için yakın mesafede ayrıca bir araca ihtiyaç duymadım.
Canan Sezgin: Amerika’ya gelirken hava yolları tek başına uçamayacağını söyledi neler hissettin ve bu sorunu nasıl çözdün?
Yiğit Caner Aydın: Bu havayollarının değil Amerika’nın koyduğu bir kuralmış. Uzun uçuş olduğu için tek başıma sorun yaşayabileceğimi söyleyip uçağa almak istemediler. Önceden de herhangi bir bilgi vermeyip havaalanına gittiğimde refakatçi olmadan binemeyeceğimi söylediler. Neyse ki havayolu görevlileri yanıma yolculardan birini refakatçi olarak bulup uçağa binmemi sağladılar. Uçuş boyunca benim hiçbir yardıma ihtiyacım yok. Zaten dünyanın her havalimanında klinik hizmetleri veren ekipler var. Ben uçak kapısına bile yalnız gidebiliyorum. Orada tekerlekli sandalyemi ve motorumu teslim ediyorum. Özel bir koridor sandalyesi ile uçaktaki koltuğuma transfer oluyorum.
Canan Sezgin: Kazadan sonra gelecek planlarında değişiklik yaptın ve spor yöneticiliği okudun. İleride bu konuda çalışmayı ya da okçuluk öğretmeni olmayı düşünüyor musun?
Yiğit Caner Aydın: İleride spor yöneticisi olmayı düşünüyorum zaten bu konuda tahsil yaptım. Sadece ulusal değil Global olarak düşünüyorum Amerika’ya geldiğimde NBA maçlarına gittim. Hokey karşılaşmalarını izledim. Sporu seviyorum. Organizasyon kısmına çok ilgim var.
Canan Sezgin: Kendine ait bir spor markan var İsminin baş harflerinden oluşan, bize YCA’dan bahseder misin?
Yiğit Caner Aydın: İsmimi markalaştırma gibi bir hayalim hep vardı. Logosunu yaptırdım ileride de ürünleri yaptırmayı düşünüyorum. Gelecekte insanlar beni YCA diye tanısın bu tanınırlık sayesinde mottolarımı bilsin istiyorum. Şu an çok vakit ayıramıyorum. Çünkü hem spor kariyerime odaklandım. Hem de lisan öğrenmek için uğraşıyorum. Ülkemizi sadece sahada değil konuşarak da temsil etmek istiyorum. Milli formayı giyen bütün atletlerin lisan bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Amerikalılar kendi lisanlarını kullanarak daha fazla röportaj veriyorlar. Ben Türkçe’nin yanı sıra İngilizce ’de röportajlar veriyorum ve daha iyi olmasını istiyorum.
Canan Sezgin: Kendi başına birçok şeyi becermen takdire değer Türkiye’de araba bile kullanabiliyorsun. Kendi durumunda olan insanlara ne önerirsin?
Yiğit Caner Aydın: Engelli ehliyeti ve arabasını almak şimdi biraz daha zorlaştı. Ben kazadan önce normal ehliyet sahibiydim. Kazadan 1,5 yıl sonra ise özel bir engelli ehliyeti aldım. Altı yıl sonra tekrar komisyona girdim rapor alarak ehliyetimi güncelledim. Ehliyetimin üzerinde şu anda özel kodlar var. Arabanın da direksiyon bölgesine özel eklemeler yapılması gerekiyor. Örneğin direksiyonda bir topuz olması lazım. Otomatik vites gerekiyor. Araba benim özgürlüğüm. Hayatımda ne sahibi olduysam onun sayesinde oldu. Ailem başta araba sahibi olmamı istemedi. İkna için çok uğraştım ama hastaneden çıktıktan altı ay sonra ilk arabamı aldım. Özgürlüğüme kavuştum. Zaten yalnız yaşıyorum. Her şeyi yalnız yapmaya çalışıyorum.
Canan Sezgin: Sıfır birden büyüktür, güçlü olursan ilham olursun gibi mottoların ile ilham olmaya devam ediyorsun, bu konuda hayatınla ilgili kısa mesaj veren filmler de çekiyorsun. Bu konudan biraz bahsedebilir misin?
Yiğit Caner Aydın: Mottolarımı daha çok sosyal medya ya da röportaj sırasında kullanıyorum. Hikâyenin daha güçlü bir şekilde iletilebilmesi için böyle mottolara ihtiyaç var. Bunlar benim hem kendime hem de diğer insanlara motivasyon oluyor. Beni bir amaca bağlıyor.
Canan Sezgin: İlkleri başarmayı sevdiğini söylemiştin Bunlardan birisi de Türkiye’nin ilk tekerlekli sandalye kullanan spor spikeri olman. Kazandığın madalya haberini de sunduğun program için neler söylemek istersin?
Yiğit Caner Aydın: Bunun dünyada eşi benzeri var mı bilmiyorum çok güzel bir şey. Sadece benim hayatımda değil ülke ve spor tarihinde de özel bir andı. Kendi kazandığım madalyanın haberini kendim sundum. Bir spor kanalında yaklaşık 1,5 yıl premier lig programı sundum. Sporcu kimliğimle televizyonda anons yapmak çok güzeldi çok keyifliydi.
Canan Sezgin: Sanal medyada aktifsin ve birçok insana ulaşma şansın var. Ayrıca girdiğin ortamlarda insanları etkileyen özel bir auraya sahipsin. Sohbetin ve güzel Türkçe’nle insanları etkiliyorsun. Yabancı dilini geliştirip İngilizce olarak daha çok insana ulaşmak istediğini söylüyorsun. Hikâyenin daha çok insana ilham olması için ilerdeki projelerin nelerdir?
Yiğit Caner Aydın: Yabancı dilimi Global olarak daha çok insana ulaşmak için geliştirmek istiyorum. Burada olay sadece sporcu olmak değil yeteneklerini keşfedip kendini tanımak. Ben sporda bir yeteneğim olduğunu keşfedip onun üzerine gittim. Gençlere de tavsiyem hangi konuda kendinizi yetenekli ve başarılı hissediyorsanız o konunun üzerine gidin. Bu spor olur, sanat olur, iş dünyası olabilir. İnsan gözüyle gördüğüne daha çok inanır onun için sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorum. İnsanlara göstermeye çalışıyorum. Çok keyif alıyorum. Bayağı bir mesai harcıyorum. Güzel yorumlar alıyorum. Bunlarda bana motivasyon oluyor ama en büyük iletişimi dünya şampiyonu olduğum paylaşımımla değil de Miami Beach de GTA oyunun geçtiği caddelerde çekildiğim fotoğrafımla almak hakikaten çok ilginçti. Hatta Konsolosluğun verdiği bir partide beni insanlar o fotoğrafla tanıdılar.Hatta verdiğin siparişte ismini tanıyan Amerikalı okçuluk kulübü çalışanları ısmarladığın okçuluk malzemelerini yolladıkları kutunun içine “isminizi görünce çok heyecanlandık iyi atışlar iyi şanslar” diye mesaj yazmış. Dünya rekorları da kırdığın için okçuluk yapan çoğu insanın tanıdığı bir kişi haline geldin
Canan Sezgin: Miami’de Türk ve yabancı bir sürü arkadaş edindin. İzlenimlerin neler?
Yiğit Caner Aydın: Evet, umduğumdan daha fazla Türkçe konuştum. Yeni Türk dostlar edindim. Hepsi de çok yardımsever ve iyiydiler. Ailemden uzak ve yalnız olduğumu hiç hissettirmediler. Lisan okulunda yabancı arkadaşlarım oldu. Saçımı Perulu bir berbere kestirdim. Hayatında tanıdığı ilk Türk’ün ben olduğunu söyledi. Gittiğim her yerde ilgi ve sevgi ile karşılandım. Florida Türk derneğinde bir konuşma yaptım. İnsanların bir Türk sporcusunu tanıması, hikâyemi öğrenmesi güzeldi.
Canan Sezgin: Son olarak kendine sorulmasını istediğin ama bir türlü sorulmayan bir soru var mı? Onu kendine sorup cevabını verebilir misin?
Yiğit Caner Aydın: Genel olarak ben soru sorulmasını beklemeden birçok şey anlatırım. Soru kalıbının içerisinde kalmadan anlatmak istediğim her şeyi anlatmaya çalışırım. Soruları beklemeden zaten cevaplarını veriyorum söylemek istediklerimi söylüyorum.
Canan Sezgin: Bu mülakat için çok teşekkür ederim. İlerde Olimpiyat madalyası başta olmak üzere tüm hayallerine kavuşmanı dilerim.
Yiğit, hikâyesiyle insanlara ilham vermeye devam ediyor ancak kendi hayatındaki zorluklar henüz bitmiş değil. Bu röportajdan sonra İstanbul’a geri döndü. Uçaktan indikten sonra 2,5 saat görevlileri bekledi. Pasaport kontrolüne ve gümrüğe gitmesi çok zor oldu. Çünkü görevliler motorunu getirmediler ve kimse onu almaya gelmedi, eşyalarını taşımak için yardıma ihtiyacı vardı. Kendi başına gitmeye çalışırken çok zor zamanlar geçirdi. Umarım Türkiye’de de engelliler için hayatı kolaylaştıracak düzenlemeler bir an evvel gelir. Bir daha böyle hatalar yapılmaz ve engelliler mağdur olmaz
Milli atletimiz Yiğit Caner Aydın’ı kendi Web sayfası, YouTube, Instagram ve Facebook hesaplarından takip edebilirsiniz. Günlük hayatını ve spor başarılarını paylaştığı hesaplarında onunla beraber dünyayı gezebilirsiniz. Bize ilham olan hayatı filme konu olacak kadar ilginç ve azim dolu bu genç adamın daha yapmayı planladığı birçok şey var ve hepsini yapabilmek için elinden geleni yapıyor. Kendisinin de dediği gibi
“Yapabileceğiniz bir şeyi yapmıyorsanız: Engellisiniz” O ise aklına koyduklarını yapmaya ve diğer insanlara ilham olmaya devam ediyor. Kendisine bu yolda başarılar diliyorum
Canan Sezgin
Sosyal medya hesapları
Yigit Caner Aydin – Official Website
Instagram: yigitcaner
Facebook & Youtube: Yiğit Caner Aydın