Şükür kavuşturana… Şubat ayını es geçtiğim için sizlerden öncelikle özür dilerim. Fakat geçerli bir sebebim vardı. Benim varoluşumun sebebi, hayatımın en önemli insanını, annemi kaybettim. ArtTmodernmiami ailesi, yaşadığım bu sarsıcı tecrübeyi sükûnetle atlatabilmem ve yasımı yaşayabilmem için bana zaman tanıdı. Kendilerine tekrar çok teşekkür ediyorum.
…
İnsanın yaşadığı her sarsıcı tecrübe, yaşamı, olayları, çevresini sorguladığı bir döneme tanıklık eder. Tam da böyle bir dönemimdeyim. Şüphe etmek ve kendini sorgulamak insan olmayı anlamlı kılan, güçlü bir yanımızdır. Lakin Biz kimiz, neyiz, neden buraya geldik, hayatın amacı nedir, nereye gidiyoruz? Türünden sorular öncelikle varoluşçuların, felsefe ile ilgilenen kimselerin tarih boyunca kendilerine sorduğu sorulardır.
Peki, siz, varlık amaçları ile anlam peşinde koşup, cevabı bulamayınca kolaya kaçıp her şey yaratıcının eseri, bu bir sınav vs. ile pes edenlerden misiniz? Yoksa cevap aramayıp aslında bir cevabın olmadığını düşünüp, anlam arayışını içinde yaşayanlardan mısınız?
Son zamanların popüler teorisi ‘’ Hologram Teorisi ‘’ üç boyutlu bir varlık olarak algılanan dünyamızın aslında iki boyutlu bir hologramdan ibaret olduğunu öne sürer…
Brick Lane – LONDRA (Sokak Sanatı)
Hiç düşündün mü?
-Ya görebildiğin her şey sadece zihninin oyunuysa?
-Ya algılayabildiğin kadarını görüyor ve biliyorsan?
Evrenin herhangi bir yerinde bu soruları kendine ve çevresine soran sayısız insan olduğunu varsayıyorum.
Arthur Schopenhauer der ki: Sıradan insanlar saatin parçaları gibidir, kurulur ve fonksiyonlarını bilmeden işler dururlar.
Siz bu insanlardan olmak istemiyorsanız sorular sorun, asıl olan gerçeğe yaklaşın. Eee… Tamam, da gerçeği bilince ne olacak diye homurdananları duyar gibiyim.
Yani yaşadığımız hayatımızın, bizim, evimizin bir hologramdan ibaret olduğunu öğrendiğimizde ne değişecek?
Ya da madde diye bir şeyin olmadığını, insanın enerjiden ibaret olduğunu ve tekâmülünü tamamlayana kadar ruhun yolculuk yaptığını.
Aslında belki de değişen hiç bir şey olmayacak. Tekrar hayatta kalma mücadelesi, para kazanma telaşı, aşk acıları, hastalıklar, ölümler hepsi evet hepsi olduğu gibi aynı kalacak ve muhtemelen bir fark yaratmayacak.
Kuantum mekaniği ile kuantum evreninde yüzmeyeceğimiz aşikâr veya hologram olunca üç boyutlu evren, aslında iki boyutlu yassı ve yüzeysel bir holograma dönüşmeyecek.
Fakat öncesi ve sonrası durumunu yaşayabiliriz. Gerçekleri öğrenmek adına verdiğimiz mücadele yaşamın temel amacı adına kozmostaki yerimizi bilme, anlama ve kendimizi konumlandırma adına fayda sağlayabilir.
Sosyal medyanın gücünün inanılmaz boyutlara vardığı günümüzde sıklıkla görsel veya işitsel sürpriz yayınlar ile karşılaşıyoruz. Hipnoz ile kişilerin geçmiş yaşamlarında yaşadıkları ölümleri ve sonrasını anlatan newage hareketinin lideri Dolares Cannon, doğu felsefesinin önemli temsilcilerinden kuantum iyileşme kitabının yazarı alternatif tıp uzmanı Deepak Chopra, kuantum fiziği ve sinir bilimi üzerine çalışmalar yapmış. Modern çağımıza mistik bir unsur katarak yaşamlarımızda değişimler yaratmamızı amaçlayan Joe Dispenza’ya kadar örnekleri çoğaltabiliriz.
Bazen bu sürpriz, hiç ummadığımız zamanda Erich Von Daniken’nin ‘’ Tanrıların Arabaları ‘’ gibi zihnimizi açan bir kitap da olabiliyor, ‘’ Dark City ‘’ ya da ‘’Interstellar ‘’ gibi ufkumuzu zorlayan bir film de olabiliyor.
Matrix filmini izlemeyen yoktur. Film ile birlikte hayatımıza giren “Holografik Evren” inanışı aslında yeni bir bakış açısı değildir. Platon’dan, Buda’ya kadar kadim inanışın öğreticileri yaşamakta olduğumuz dünyanın aslında gerçeğin bir yansıması olduğuna işaret etmiştir.
Dünyanın önde gelen girişimcilerinden Elon Musk “Gerçek dünyada yaşıyor olma ihtimalimiz milyarda bir” diyerek holografik evrende yaşadığımıza işaret etmedi mi? Peki sizce gerçek ne?
Biz üç boyutlu bir dünyada yaşamaktayız. Bu yüzden bizim algılayabileceğimiz nesneler üçüncü boyuta kadardır. Uzay yapısı sadece bizim bunları ayrık nesneler olarak görmemizi, bu yanılsama ile yaşamamızı sağlıyor.
Evrenin ortaya çıkışıyla ilgili bilim dünyasında bugüne kadar birçok teori ortaya konmuştur. Büyük Patlama ( Big Bang ), evrenin nasıl başladığını ve bugünkü haline nasıl geldiğini açıklamak için kabul edilen temel teoridir.
Diğer taraftan zihnimiz düşünür, tartar, yaratır ve bizi olasılıklar denizinde yüzmeye zorlar. Ve bunların hepsi beynimizde meydana gelir. Yani, düşünmek yaratıcı bir faaliyettir. Yaratılış bir titreşimden ibarettir ve düşünce de bu titreşimlerden birisidir, enerjisi vardır. Dolayısıyla ölçüsü ne olursa olsun, düşünce çevreye etki etmektedir.
Var olan enerjimizi düşünce gücü ile gerçeğe dönüştürmek çok dikkatli bir konsantrasyon ve çok güçlü bir inanç ile yapılabilir. Çoğumuza göre bu bir mucize demektir. Doğadaki dört elementten etkiye en açık olanı SU’dur. Suyun pozitif düşünce ve sese olumlu tepki verdiği, Dr. Masaru Emoto tarafından yapılan su kristalleri deneyi ile ispatlandığı söylenir. Bunun doğruluğuna dair en ufak bir bilimsel veri bulunmamakla birlikte insanlar; canlılığın sudan geldiğini ve bedenin büyük kısmının su olduğunu düşünerek suya bunu yapıyorsak, acaba kendimize neler yaparızı sorgulamıştır.
Günümüzde kuantumun kullanım alanlarının yaygınlaşmasıyla süregelen; evrene iyi mesaj yolla, pozitif yaşam – düşünce, şükret, hayata bakış açın hayatını yönetecek, ne kadar sabırlı ve merhametli olursan o kadar iyi bir ruhsal gelişim göstereceksin söylemleri yerini iyice sağlamlaştırdı.
Bir taraftan da bu mantık çerçevesinde çeşitli ritüellerle fantastik ve kurgusal bir yol izleyerek bu durumlardan fayda sağlamaya ve para kazanmaya başlayan insanlar topluluğu içinde debelenir olduk.
İnanın veya inanmayın. Sahip olduğunuz enerji karşınızdaki kişinin enerjisine etki edebiliyor. Ne kadar güçlü, saf enerjiniz var ise bunun etkisi o kadar farklı olabiliyor. Düşünce bilgidir, enerjidir.
Bilgi varoluşun temelidir. Enerjinin korunumu yasası şöyle söyler: Enerji ne yaratılabilir ne de yok edilebilir, sadece farklı biçimlere dönüştürülebilir.
Siz de biliyorsunuz ki aslında insan kendi kaderini kendi değiştirebilir. Yaşam enerjimiz bu bedende bir bilinç yarattı ve bu bilinç enerjiden bağımsız değil. İnsan enerjinin bilincine idrak ettikten sonra, kolay olmasa da bu güçlü enerji ile istediğini yapabilir. Kendisini yeniden yaratabilir.
Lakin bütün inançlara, dinlere göre teslimiyet esastır. Eee… Şimdi biz ne yapmalıyız? Her şeyi akışına mı bırakmalıyız?
Bu durumda sizin seçiminiz ne olurdu?
Teslimiyet mi, hâkimiyet mi?
Hepimiz kendimizi hayatımızın belirli bir döneminde ama bugün ama yarın bu sorgulamaları yapar halde bulacağız. Sakın ha! şaşırmayın dostlar. Ben bu dönemlerimde kendimi şu sorulara çok maruz bıraktım:
Bu yaşadıklarımız bir rüyadan mı ibaret?
…
Biz insan olarak bu muazzam enerjiye neden sahibiz?
…
Hey! O zaman bu enerji bize neden verildi?
…
Peki, hiç düşündünüz mü?
Ya görev esasen bu enerjiye hâkim olmaksa?
…
Ya biz aslında bir yaratıcıysak?
…
Boşlukları siz doldurun. Ya da yorumlarda buluşalım. Siz ne düşünüyorsunuz?
Kamil Çakır
İnstagram: kamilcakirstudio
Referanslar:
Dolores Cannon / https://www.youtube.com/@dolorescannon2012
Dr. Masaru Emoto / The Hidden Messages in Water
Deepak Chopra – Menas Kefatos / You Are the Universe
Arthur Schopenhauer / Essays and Aphorisms
Joe Dispenza / Becoming Supernatural
Kapak Resminin Açıklaması;
Adem’in Yaratılışı – Michelangelo
Eserin sol tarafında Adem, sağ tarafında ise Tanrı ve melekleri yer almaktadır. Soldaki parçanın Cennet Bahçesini temsil ettiği söylenebilir. Michelangelo çok fazla ayrıntıya girmeden cennet tasvirini tasvir etmeye çalışmıştır. Aden Bahçesi’nde duran Adem hâlâ zayıftır ve zar zor ayakta durarak yatmaktadır. Burada beklerken Tanrı aracılığıyla hayat bulmayı bekliyor.
Tablo birden fazla figür ve içerikten oluştuğu için Adem’in yaratılış hikayesi tek bir gerçekle açıklanamaz. Sanat tarihçileri ve birçok araştırmacıya göre Adem’in vücudunun sol tarafında gizli bir kaburga kemiği vardır ve bu kaburga Havva’nın kaburga kemiğini temsil etmektedir. Adem’in Yaratılışı’nın gizli anlamını en iyi açıklayan açıklama budur. Ünlü ressam, derin anatomik yeteneğini ve Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığını en ince ayrıntısına kadar ortaya koyuyor.