Son 2 ay ile başlayalım mı? Bitmek bilmeyen istemsiz ağlamalar, kıvranmalar, sebepsiz öfke kontrolsüzlükleri… Kendimi resetlemek istediğim bir noktada tekrar asılı kalmak, hiç bitmeyecekmiş gibi ağır bir yükle dolu olduğum bir zaman dilimi.
Bu cümleleri okurken sorduğunuz soruyu hisseder gibiyim; “Ne oldu ki?” Aslında bir şey olmadı, sadece koca bir boşluk içinde kaldım. Belirsizliğin kol gezdiği yazdan kalma bir gecede, tüm vücudumun ateşler içinde kaldığı, yolun sonunu göremeden yürüyormuşum hissiyle basan bir sıkıntı. İlk başlarda bu duruma çok direndim. Sonra her danışanıma anlattığım o malum gerçeği kendime hatırlatma zamanımın geldiğini fark ettim, “Belirsizliğe kaşı direnme! Sen direnç gösterdikçe, o belirsizlik daha çok sert vuracak sana, etkiye tepki yapma. Newton’un etki-tepki yasasını duymuşsunuzdur. Bu yasaya göre; bir cisme herhangi bir büyüklükte kuvvet etki ederse, cisim de bu kuvvete eşit fakat zıt yönde tepki verir. Yani siz birine tokat attığınızda onun size vurmasına gerek kalmadan onun yanağı size, sizin uyguladığınız ölçüde bir kuvvet uygular ve siz kendinizi de tokatlamış olursunuz. Burada ki en önemli şey; EVREN, ETKİYE TEPKİ İLE ÇALIŞMAZ, TEPKİYE KARŞI BİR ETKİ YARATTIĞINIZ ZAMAN SİZE ÖĞRETİSİNİ SUNAR.” Devam ettim, kabullenme sürecine girdim. Olmadı, çünkü haksızlığa uğramak yapısal olarak benim kaldırabileceğim bir durum değildi. Fakat görmezden gelmeye çalıştım. Kabullenme sürecini, o durumu takmamak olarak kendimle bütünleştirdim. Kısacası, şikâyet etmeyi bıraktım. Biraz işe yaradı. Bu süreçte hiç bir enerji çalışmalarımı yapamadığımı fark ettim, Tanrıya ne serzenişte bulunuyordum, ne de onunla konuşup ondan yardım istiyordum. Kendi kabuğumun içinde kendimi sıkıştırmak için elimden geleni yaptığımı fark ettim. Şimdi tekrar Tanrı sevgime döndüm, tekrar niyetlerimle her akşam onunlayım. Reiki çalışmalarımda çakra dengelemeleriyle kendimi belli bir dengeye oturtmaya başladım. Ruhsal dengemi bulmaya başladım. Spora tekrar başladım, ter atmak toksinlerin vücuttan atılması için birebir. Beni fiziksel olarak yormayan ağır antrenmanlar, zihinsel ve ruhsal olarak beni rahatlatan en önemli unsurların başında gelir. Bu kadar zihin yorgunluğumun / yoğunluğumun arasında bir de öğrencilerim vardı. Özel yoga dersi verdiğim, birbirinden tatlı öğrencilerim… O dönemde kendi içimde ikiye bölünmüştüm. Çünkü benim sorunum benimdi, kimsenin bunu bilip sıkılmasına gerek yoktu. Ders başlamadan önceki Melis, ders esnasında ki Melis ve ders sonrası önceki haline dönen Melis. Yoga yapmak, hissettirmek, vücudumu esnetip o tüm kaslarımın içinde dolaşan kanı hissetmek, tüm oksijeni içime çekip, yukarıdan aşağı yer küreye inmek, bir basınç ile aşağıdan yukarıya enerjiyi alıp başımın tepe noktasından gökyüzüne bırakmak… Yoganın dinginliği ve sporun aşırı aktifliği ile fiziksel yönde dengemi tekrar bulmaya başladım. Belirsizliği, yaşadığım kaosu, elime alıp onu yoğurmaya başladım. Olabilecek sonuçları iyi ya da kötü sıraladım. Soyut planlarımı yaptım. Aslında plan yapmak çok saçma, çünkü “BİZ PLAN YAPTIKÇA, TANRI YUKARIDAN GÜLERMİŞ J ”. O yüzden bende buna soyut plan diyorum, alt metni dolu değil havada planlar, olur ya da olmazlar…
“Sabır ise; Sır’dır, Ar’dır, Sınav’dır.” Mevlana
“Yaşam çözülmesi gereken bir sorun değil, ancak deneyimlenmesi gereken gerçekliktir.” Soren Kierkegaard
İşte bende tam bu gerçekliğin içindeyim!
Melis GENCE
instagram: @melispurelife