Sınırsız eğlence ve macera peşindeyseniz ve üstelik bunu bir adada yaşamayı hayal ediyorsanız, sizin için doğru adres kesinlikle Sentosa Adası! Çok şanslıyım çünkü benim de uzak doğu seyahatim sırasında farklı pek çok cazibe merkezine sahip Sentosa Adası tatil beldesini ziyaret etme şansım oldu.
Adaya gitmek için en uygun Ekim ve Aralık aylarını tavsiye ederim çünkü bu aylarda hava ılıman ve güzel olup, gezmek için de ideal.
Konumu nedeniyle Sentosa Adası yıl boyunca beklenmedik yağmurlara maruz kalıyor bu nedenle ziyaretiniz sırasında yanınızda şemsiye veya yağmurluk bulundursanız iyi olur. Not edin lütfen.
Bu inanılmaz derecede güzel hayal adasına HarbourFront kulesinden kalkan teleferikler, Sentosa Express (MRT tren sistemi), otobüsler ve taksiler aracılığıyla kolaylıkla ulaşmak mümkün. Ben teleferikle gitmeyi tercih ettim. Yol boyunca çekici mimarisi olan evlerin ve palmiye ağaçlarının arasından süzülerek adaya vardım. Bu arada diğer ulaşım seçeneğini de sizlerle paylaşmak isterim. Yürüyüş yapmayı seviyorsanız, VivoCity alışveriş merkezinden geçerek güzel, bahçe temalı bir parkura sahip Sentosa Boardwalk rotasını izleyerek adaya ulaşabilirsiniz.
Adaya gitmeden önce edindiğim bilgilere göre; eğlence, macera ve etkinliklerin tek bir yerde toplandığı Sentosa Adası’ndaki başlıca turistik yerler; Universal Stüdyoları’dır. Dünyanın en büyük su hayvanları koleksiyonlarından birine sahip olan S.E.A akvaryumu, Tiger Sky Tower, Sentosa Merlion Heykeli, Madame Tussaud’s Müzesi, Trick Eye Müzesi, Cove Su Parkı, Palawan ve Siloso Plajları, Wings of Time gösterisi ve Yunus adası olduğunu öğrendim ve kendimi adanın kollarına bıraktım. Bu arada unutmadan; Sentosa Adası’na geldiğinizde, adanın etrafında dolaşmak için otobüs, tramvay veya trene binebilirsiniz, ayrıca ulaşım hizmetleri de ücretsiz!
Adaya ilk vardığımda kendimi eğlenceli bir oyunun içinde gibi hissettim; çünkü keşfedecek o kadar çok şey vardı ki… Tabelaları takip ederek ilk önce Universal Studios’un bulunduğu yere yürüdüm. Sabahın ilk saatleri olmasına rağmen içerde coşkulu bir kalabalık vardı. Her yaştan ve neredeyse her milletten insanların bulunduğu bu ortam sizi ister istemez içine çekiyor! Ben de dayanamayıp biletimi aldım ve eğlencenin tadını çıkardım. Ünlü filmlerden esinlenerek oluşturulmuş her temalı bölgeyi ziyaret ederken canlı eğlenceler, sokak dansı performanslarına denk gelmemeniz mümkün değil! Benim favorim Madagaskar oldu. İçindeki atraksiyon ve kurguya bayıldım. Birazda alışveriş zamanı diyerek; Sentosa Adası Universal Studios’u hatırlatacak birkaç parça hediyelik alıp çıktım.
Biraz yürüyünce karşıma tüm ihtişamı ile 37 metre boyundaki aslan heykeli Merlion beni selamladı. Hemen heykelin içine girip tepesine çıktım ve oradan adanın muhteşem manzarasını seyredip bol bol fotoğraf çektim.
Bir sonraki durağım başka bir cazibe merkezi olan ve sanatın illüzyonla birleştiği The Trick Eye Museum’a girdim. İçerde beni çok şaşırtan görselliklerle karşılaştım. Eğlenceli 3D fotoğraflar çekip temalara göre önerilen pozları verdim. Yorucu olsa da çok eğlendim, sonuçlar da görmeye değerdi doğrusu. Eğer hayal gücünüze güveniyorsanız, benzersiz pozlar oluşturarak sanatsal çalışmalar yapmayı bir nevi öğrenmiş olursunuz. Benden söylemesi!
Sırada dünyanın en büyük akvaryumlarından biri olan S.E.A Akvaryumu var. Öğrendiğime göre 100.000’den fazla deniz hayvanına ev sahipliği yapıyormuş. Bulundukları coğrafi konumlara göre on ayrı habitat bölgesinde gruplandırılmış ve dünyanın dört bir yanından buraya getirilmiş. Dev Müren Balığı, resif vatozu ve dev yengeçler gibi nesli tükenmekte olan deniz hayvanlarına ev sahipliği yapıyormuş. İçeri girdiğimde hayranlıkla gezdim çünkü her şey çok iyi organize edilmiş ve güzel bir şekilde bakımı yapılmış devasa bir akvaryum ile karşılaştım.
Mağazaların ve restoranların bulunduğu bölümde Planet Hollywood karşıma çıktı. Kendime güzel bir sweatshirt alıp kahve molası verdim.
Yemek molası için deniz ürünlerinden oluşan fast food tarzında atıştırmalık yaparak uzun plajına doğru yürüdüm. Plaja geldiğimde lise çağındaki gençlerden oluşan kalabalık bir grubun kumsalda voleybol oynadığını gördüm. Uzun kumsalda, nemli ve sıcak havada yürüyerek asma tahta köprüden adanın diğer ucuna geçmeyi başardım.
Şimdi de adada final zamanı. “Wings of Time” denizin arka fon olduğu inanılmaz güzel bir ışık ve su gösterisi! 3D projeksiyonlar, lazerler, su fıskiyeleri ile farklı tekniklerde oluşturulmuş görsel bir şölen demek yanlış olmaz. Yaklaşık 20 dakika sürüyor ve izleyiciye unutulmaz bir hikâye sunuyor. Hikâye, zamanda geriye yolculuk yapan dev bir kuştan ve onun kökenini bulmasına yardım eden iki çocuktan bahsediyor. Tüm efektler müzik ve hikâyeyle o kadar güzel bir şekilde koordine edilmiş ki uzun süre etkisinden çıkamadım. Gittiğim her yerde bana mutlaka ilham veren bir şeyler oluyor. Burada da en büyük ilhamı bu özel gösteriden alıyorum.
Gezim mükemmel bir sonla bitiyor. Hayallerden gerçeklere dönme zamanı…
“Bir Hayalin Peşinde
Aşırı uçlarda bir adam
Dizginlenemeyen arzularını yener
Zamansız çapası ile anlaşma yaparak
Sorunlu ruhuna karşı,
Kadının güçlü imparatorluğu tarafından
Büyülenmiş olsa da
Tırmanır ciddi duruşlu tekne direğine,
Tercih eder bir süre ondan uzak kalmayı,
Kalbindeki tüm fırtınalara rağmen,
Teknesindeki tüm kalabalığı uzaklaştırır
Yelkenlerini kesintisiz huzura açtıktan sonra…”
Kalbinizden güneş ışığı eksik olmasın,
Maviliklerde görüşmek üzere,
Banu Demir
Editör & Şair
Instagram: bluevoyage_blueroute