
Yalnız olmanın kendine has bir güzelliği vardır. Evde tek başına yenen sakin bir akşam yemeği,kendi başına spor yapmak, kimsenin aceleye sürüklemediği bir aksam yürüyüşü. Bu tür kendi isteğinle seçtiğin yalnızlık anları bir yenilenme gibidir. Kendi düşüncelerini başkalarının sesleri olmadan duyabilmenin bir yolu. Bu anlar yalnızlıkla değil, farkındalıkla ilgilidir. Kendi arkadaşlığından keyif almakla ilgilidir. Ama huzurlu bir cuma akşamını kitap okuyarak geçirmek ile bütün bir hafta sonu gerçek bir sohbet etmeden yaşamak arasındaki sınır bazen kaybolur. Yalnızlık, kaç saati tek başına geçirdiğinle ilgili değildir. Asıl önemli olan, o anı neden ve hangi amaçla tek başına geçirdiğindir. Uzun bir günün ardından tek başına yemek pişirmek zihnine iyi gelebilir, ama üst üste üç akşam kimseyle görüşmemek seni garip bir şekilde kopuk hissettirebilir.
Bu denge sabit değildir. Hayatta bulunduğun noktaya, o an neye ihtiyacın olduğuna ve dış dünyaya karşı ne kadar enerjin olduğuna göre değişir. Ama yalnızlık bir tercih olmaktan çıkıp alışkanlık haline geldiğinde şekil değiştirir. Bir zamanlar özgürlük gibi hissettiren şey yavaşça bir eksikliğe dönüşebilir.
Modern „hayat stili“ insanı farkında olmadan bu duruma getirebilir. Evden çalışmak, dışarı adım atmadan günümüzü yönetmeye izin verebiliyor. Yemekler ve market alışverişleri kapımıza gelebiliyor. Ekranlarımızda her zaman izlenecek, bakılacak ya da oyalanacak bir şey çıkıyor. Tüm bu rahatlık dışarı çıkma sebeplerimizi azaltıyor ve başkalarıyla karşılaşma ihtimalimizi düşürüyor.
Kazandığımız bağımsızlıkla birlikte bağlantı kurma yetimizi kaybetme riski taşırız. Elbette bağımsızlık kötü değildir. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek sahip olunabilecek en güçlü becerilerden biridir. Ama bağlantı kurmak bir zayıflık değil, insani bir ihtiyaçtır. Hepimiz paylaşımlara ihtiyaç duyarız. Bazen bir kafede yabancıyla yapılan kısa bir sohbet ya da bir arkadaşla anlamsız bir şeye gülmek kadar basit olabilir. Bu temas noktaları olmadan hayatlarımız sanki kapalı bir döngüde akıyormuş gibi hissettirebilir.
Peki nerede durduğunu nasıl anlarsın? Kaç gece dışarı çıktığın ya da evde kaldığın ile ilgili değil, sonrasında nasıl hissettiğindir önemli olan. Sessizlik sana enerji mi veriyor, yoksa adını bir şey mi aratıyor? Yalnız geçirdiğin zamanlar hâlâ bilinçli bir seçim mi, yoksa plan yapmaktan daha kolay olduğu için alışkanlığa mı dönüştü? Bu soruları kendine sormak rahatsız edici olabilir ama çoğu zaman dengeyi bulmanın ilk adımıdır. Seçtiğin yalnızlığın, bağlantıyı daha anlamlı kılmasıdır. Tek başına geçirilen zaman, kendini daha iyi tanımanı sağlar. İlişkilerini daha bilinçli, başkalarıyla varlığını daha gerçek kılar. Amaç, bağımsızlıktan vazgeçmek değil. Özgürlük ile aidiyetin kesiştiği alanı korumaktır. Hayatın en dolu olduğu yer burasıdır. Hem başkalarıyla hem de kendi başına kolayca hareket edebildiğin, ikisinden de keyif alabildiğin yer. Yalnız zaman geçirmek bir seçim olmalı, bir zorunluluk değil. Ve en iyisi ikisinden birini seçmek zorunda kalmadığın hayattır.
İletişim Bilgileri:
Selina Demir
selinademir.aut@gmail.com
Instagram: selinademr