Günümüz dünyasındaki krizler bir fırtına gibi her yandan etkisini hissettiriyor ve adeta insanlığın dayanıklılığını sınıyor. Ekonomik belirsizlik, iklim değişikliği, savaşlar, teknolojik dönüşümün yarattığı hızlı değişimler ve sosyal ilişkilerimizdeki kopukluk hepimizi hem duygusal, hem de fiziksel anlamda zorluyor. Sürekli tetikte olma hali, kendimiz için küçük ama güçlü çözümleri yaratmamıza sebep oluyor. Aynı zamanda umut ve dayanışma gibi değerlerin önemini de bize hatırlatıyor.
Belki de şu anda bir dönüm noktasındayızdır. Ne dersiniz? Hepimiz modern dünyanın hızının baskısına kapılıp, hazırlıksız halde daha rollerimizi ezberlemeden kendimizi yaşam sahnesinde buluyor ve bu süreci farklı şekillerde atlatmanın telaşına kapılıyoruz.
Dayanışma ve motivasyonla yola devam etmek zorunda olduğumuz bu zamanlarda; aile ve yakın çevremizle geçireceğimiz kaliteli zamanlar, kişisel rutinler, doğaya çıkma hali, spor, meditasyon vb. çoğumuz için ilk akla gelen çözüm önerileri oluyor.
ArtT Modern Miami’nin hassas ruhları için bu ayki makaleme, sanat ve kültür dünyasından gelen içsel direniş ve deneyim tüyoları ile start vermek istedim. Bu konuda çevremden makaleme katkıda bulunmalarını istedim. Bir proje halini alan makalemin içeriğinden bahsettim. Zamanlarını, enerjilerini, yaşam tüyolarını bizlerle paylaşmaları için kendilerini ikna ettim. Katkıları ile makalemi zenginleştiren arkadaşlarım, dostlarım ve tanıdıklarımla çıktığımız bu yolda bana eşlik ettikleri için hepsine çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
Zor zamanlarda hayatın içinden kendine münhasır kişiler, sanatçılar, tasarımcılar ve yaratıcı zihinlerden ilham veren hayat reçeteleri olarak da değerlendirebileceğiniz yeni makalemi bir seri gibi bölümlere ayırdık. İlk katılımcıların yer aldığı serinin ilki ile sizleri baş başa bırakıyorum. Keyfini çıkarın!
Gelelim makaleye… Herkese tek ve ortak bir soru sordum. Ve herkesten farklı, benzer, sıra dışı, aklıselim ve dürüst cevaplar aldım. Umarız bu cevaplar; yolunu kaybetmiş, umutsuzluğa düşmüş, hayat motivasyonunu kaybetmiş okuyucularımıza ve çevrelerine ilham olur. Yalnız olmadıklarını hatırlatmak adına küçük de olsa bir katkımız olursa ne mutlu bize.

Ece Uslu
Oyuncu / Sinema – Dizi – Tiyatro
Instagram: eceusluoficial
Kamil Çakır: Sevgili Ece, aynı şehrin çocukları olarak biz seninle aynı dönem İstanbul’da yaşamaya başladık. Ve yıllardır seni tanırım. Kariyerini nasıl yönettiğini, prensipleri olan birisi olduğunu ve sınırlarını korumayı sevdiğini bilirim. Hep çok güzeldin. Kariyerin yıllar içinde şekillendi, bugünlere kadar geldin. Öncelikle nasılsın?
Ece Uslu: Nasılım? Bu artık günümüzde üstüne çok uzun cümleler kurabileceğimiz bir soru aslında. Eskiden “iyiyim” der geçiştirdik. Artık öyle değil maalesef. Çoğu zaman cevabını bile bilmiyoruz çünkü. Nasılım? İyi miyim, değil miyim, mutlu muyum mutsuz muyum?
Kamil Çakır: Bu durum, ruh halini işini nasıl etkiliyor?
Ece Uslu: Dünyanın çok zor zamanlarından geçiyoruz. Kendi yaşantımızda da “iyi olmaya çabalıyoruz” ve bu bir çaba olarak kalıyor aslında. Bu durumun işimi etkilememesi için çabalıyorum. Tabii ki çok mümkün değil ama çalışırken genellikle dış dünyaya takılmamaya gayret ediyorum. Konsantrasyonunun yüksek olması gereken bir işim var. Moral, motivasyon performansımızı çok etkiliyor.
Kamil Çakır: Yaşadığımız bu zorlayıcı dünya düzeniyle ve tüm bu olup bitenle nasıl başa çıkıyorsun? Senin bu süreçte uyguladığın bir formül ya da bir yöntem var mı?
Ece Uslu: Bu zorlayıcı dünya düzeniyle ve olup bitenlerle kendi dünyamda başa çıkabilmek için küçük yollar keşfettim. Tüm dünyada yaşanan onca şeye etki edebilmek, iyileştirmeye çalışmak maalesef mümkün değil. Bireysel olarak elimden geldiğince birilerine el uzatmaya çalışıyorum. Etrafımda yardıma ihtiyacı olan insanlara mümkün olduğunca destek olmaya gayret ediyorum. Resim yapmayı çok seviyorum. Sanatın iyileştirici bir gücü var. Dingin kalmama ve rahatlamama yardım ediyor. Daha güzel bir terapi düşünemiyorum.
Hayvanlar konusunda çok hassasım. Özellikle son yıllarda hayvanlara karşı yapılan haksızlıklar çok canımı sıkıyor. Bende elimden geldiğince sahipsiz, hasta, bakıma ihtiyacı olan hayvanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Bazılarının sahiplendirilmesine yardımcı oluyorum. Hatta aileme katılan kızım Mia da onlardan biri. Aslında tedavisini yaptırıp sahiplendirmeyi planlıyordum ama birbirimizi çok sevdik ve ondan ayrılmak istemedim. Şimdi her gün benimle sete geliyor, birlikte yürüyüşler yapıyoruz, yavaş yavaş travmaları da geçiyor.
Herkes kendi yakın çevresinde yardıma ihtiyacı olan insanlara, hayvanlara destek olsa dünyanın çok daha güzel bir yer olacağına inanıyorum. Ben bunun için her gün bir adım atıyorum.

Emre Erdemoğlu
Tasarımcı – Erkek Moda Markası
Instagram: emreerdemoglu
Kamil Çakır: Sevgili Emre, yetenekli, genç, çizgisi olan ve erkek modasına ciddi anlamda yön veren bir tasarımcısın. Seninle ortak bir arkadaşımız sayesinde bir proje için bir araya gelmiştik ve bir daha bağlantımızı koparmadık. Ne mutlu bize! Başarılarını gurur duyarak takip ediyorum.
Nasılsın diye sormuyorum. İyi olduğunu biliyorum. Herkese aynı soruları sordum. Sana da sormak isterim: Yaşadığımız bu zorlayıcı dünya düzeniyle ve tüm bu olup bitenle nasıl başa çıkıyorsun? Senin bu süreçte uyguladığın bir formül ya da bir yöntem var mı?
Emre Erdemoğlu: Gerçekten de günümüz dünyasındaki krizler hem bireysel hem de toplumsal olarak bizi derinden etkiliyor. Sürekli değişen dinamikler karşısında herkesin kendine göre bir başa çıkma yöntemi geliştirmesi gerekiyor.
Benim bu süreçte uyguladığım bazı temel yöntemler var: Haberler, sosyal medya ve sürekli akışta olan bilgi bombardımanı bazen kaygıyı artırabiliyor. Bu yüzden bilinçli bir şekilde haber kaynaklarımı seçiyor ve gün içinde belirli zamanlarda teknolojiden uzak kalmaya özen gösteriyorum.
Doğa ile bağ kurmayı seviyorum. Müthiş bir meditasyon. Mümkün olduğunca doğada vakit geçirmenin beni rahatlattığını fark ettim. Kısa yürüyüşler bile zihinsel ve duygusal anlamda toparlanmama yardımcı oluyor.
Olumsuz duygularla savaşmak yerine onları anlamaya ve kabul etmeye çalışıyorum. Günlük yazmak veya kendime küçük notlar almak, duygularımı analiz etmemde yardımcı oluyor.
Yakın çevremle anlamlı sohbetler etmek, birlikte vakit geçirmek ve birbirimize destek olmak ruh halimi olumlu yönde etkiliyor. İnsanlarla gerçek bağlar kurmak, bireysel kaygılardan biraz olsun uzaklaşmamı sağlıyor.
Moda evim, benim için sadece bir çalışma alanı değil, aynı zamanda ruhumu dinlendirdiğim, kendimi en güvende hissettiğim özel bir yer. Çizim yapmak, kumaşlarla oynamak, üretmek ve tasarlamak beni hayata daha sıkı bağlayan, iç dünyamı dışa vurmamı sağlayan bir süreç. Her bir çizgi, her bir dikiş aslında benim duygu ve düşüncelerimin bir yansıması. Dış dünyanın karmaşasından kaçıp sığındığım, kendi gerçekliğimi inşa ettiğim bir alan. Burası aynı zamanda benim de kendimi her seferinde yeniden keşfettiğin bir yer. Kumaşların arasında kaybolurken, aslında kendimi buluyorum. Belki de bu yüzden, en büyük huzuru burada hissediyorum. Bu üretim sürecime de yansıyor. Her tasarımım, içimdeki tutkuyu ve emeği taşıyor. Ve belki de en güzel yanı, bu tutkuyu başkalarına da hissettirebiliyor olmam…
Kendimle ilgili meseleleri çok küçük yaşta bitirdim ben, bu yüzden işime konsantre oldum. Üretmek, ilham vermek beni çok tatmin eden duygular. Ne zaman başım sıkışsa, dünyevi meseleleri bir tarafa bırakıp kendime sarılıyorum. Yeni hikâyeler yazmaya başlıyorum.

Günnur Özsoy
Sanatçı – Heykeltıraş
Instagram: daynur
Kamil Çakır: Günnur, Günnur, Günnur, yetenekli, güzel, başarılı çok çok eski bir arkadaşımsın. Güzel zamanlar yaşadık. Yıllar geçti. Ama biz hala beraberiz. Senin azılı bir takipçin olarak nasılsın, neler yapıyorsun, işin, ailen, koşuşturmalarını az çok biliyorum. Sana da herkes gibi sormak istiyorum. Yaşadığımız bu zorlayıcı dünya düzeniyle ve tüm bu olup bitenle nasıl başa çıkıyorsun? Senin bu süreçte uyguladığın bir formül ya da bir yöntem var mı? ArtT Modern Miami okurları için paylaşır mısın?
Günnur Özsoy: Zorlayıcı dünya düzeni ve yaşanan zorluklarla başa çıkmak için ben bir kişi olarak ne yapabileceğimi düşünüyorum ve yapmam gerekeni tabi ki de yapıyorum. Birçok yaşanan durumu onaylamasam da değiştiremeyeceğim şeyleri kabul ediyorum. Pozitif düşünme arzum olsa da gerçekte olup biteni kavramaya olayları olduğu gibi görmeye ve hissetmeye çalışmak, zorluklar karşısında esneklik kazanmamı ve dayanıklılık geliştirebilmemi sağlıyor. Bu zamanla daha da kolay hale gelebiliyor.
Elbette yaptığım işten dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü ben atölyeme girip heykel yapmaya başladığımda meditatif bir süreç yaşarım. Sanat pratiğimde en çok önemsediğim şey üretirken yaşadığım bu meditasyon halidir ve bu sürecin beni arındırdığını düşünüyorum. Ayrıca senin de belirttiğin gibi bende dayanışma ve motivasyonla yola devam edilmesi gerektiği fikrindeyim. Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı anıt heykel yarışmasını kazanıp 2018 yılında Türkiye’deki ilk soyut anıtı İzmir’de yapabildim ve ona “Demokrasi ve Dayanışma Anıtı” ismini verdim. Sonrasında kamusal alandaki bu heykellerimi gören hiç tanımadığım insanlardan aldığım mesajlarda şunu fark ettim. Heykellerim insanların yaşantılarında bir dost olmuş onlara bir arada yaşamın anlamını hissettirmişti.
Dayanışmayı didaktik bir üslupla değil de kendiliğinden ve yaşantının bir parçası haline getirebilmiş olmam beni de çok mutlu etti.
Son olarak okuyuculara naçizane küçük bir öneri getirmek isterim: Vicdanlarımızı değer yargılarıyla değil, değer bilgileriyle doldurursak yani etik bilgi ile beslersek kendiliğinden umutlu oluruz.

Eren Yorulmazer
Mimar – Tasarımcı
Instagram: erenyorulmazer
Kamil Çakır: Eren ‘cim, yıllar önce tanıştık ama her şey daha dün gibi. Zaman çoğu kişi için acımasız olsa da sen de yaşını göstermeyen benim yaşsız dediğim arkadaşlarımdan birisin. Senin kadar yetenekli ve kreatif bir arkadaşım olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Mütevazılığin, başarılı uluslararası projelerin, kendine has stilin ile bence ayrı bir yerdesin. Eren nasılsın? İçinde bulunduğun ruh halin işini nasıl etkiliyor?
Eren Yorulmazer: Nasıl olduğumu sormak, aslında ne hissettiğimi sormak gibi… Günümüz şartları, pandemi öncesi ve pandemi sonrası gibi bir durum yarattı. Ya uyum sağlayıp sistemin içinde kalacağız ya sistem dışında kalacağız ya da kendi sınırlarımız içinde yeni bir boyut yaratma zorunluluğu hissedeceğiz. Bu, bana zorlayıcı ve insanı yeniden doğuşa mecbur eden bir süreç gibi geliyor. İşimde, sanat ile daha bütünleşen bir tasarım dönemine girerek bu geçişi tamamlamaya çalışıyorum. İçimde bir tempo var, ama hayatın da her an değişen bir temposu var… Her gün yeni bir başlangıç, her an yeni bir fırsat ya da bir bitiş gibi. Ben de her zaman o yaratıcılığın peşinden koşan, her anı değerlendirip dönüştüren, bu nedenle de her gün yeniden doğan biriyim. Bu bazen beni çok yorabiliyor.
Geleceğe eserler ve izler bırakacağım, bu muhakkak. Ama ekibimi sık sık revize edip güncel bir ekip oluşturmama rağmen, yeni neslin tembelliği ve teknolojinin sunduğu kolay maddi kazanç imkânı, çalışma disiplinimi dengeleyemiyor. Ama bir gerçek var ki: Özel insanlar bir şekilde hep var oluyor. Dönemsel geri çekilmeler gerekiyor. Ama gerçek değer, her zaman bir şekilde ışıldıyor.
Kamil Çakır: Peki, yaşadığımız bu zorlayıcı dünya düzeniyle ve tüm bu olup bitenle nasıl başa çıkıyorsun? Senin bu süreçte uyguladığın ve ArtT Modern Miami okurları için paylaşabileceğin bir formül ya da bir yöntemler var mı?
Eren Yorulmazer: İşimi ön planda tutarak hayatın karmaşasından uzak durmaya çalışıyorum. Tek bir yöntemim var diyemem ama birkaç temel prensiple hareket ediyorum.
Öncelikle, teknolojiyi en büyük müttefikim olarak görüyorum. Teknoloji, artık hayatın her alanında belirleyici bir güç oldu. Bunların hepsini işime nasıl entegre edebilirim diye düşünüyorum. Gelecek, yenilikçi olanların olacak.
Bir diğer önem verdiğim nokta; insan ilişkileri tabi ki ekibimle olan iletişimim. Onları anlamak ve onların perspektifinden dünyaya bakmak, işimi geleceğe taşımamda çok etkili oluyor. Gençlerle çalışırken sadece onlara bir şey öğretmiyorum, aynı zamanda onların ne düşündüğünü anlamaya çalışırken bana ilham veren birçok yeni fikirle karşılaşıyorum.
Benim için bir diğer önemli konu ise, egoyu sıfırlamak. Egonuzu bir kenara bırakmadığınız sürece, gelişemez, hayatla başa çıkamazsınız. Dünyada neler değişiyor, insanlar nasıl dönüşüyor, yeni beklentiler neler? Bunlar ile yakından ilgiliyim. İş ve özel hayatımı güncelleyerek, hayata ve kaosun dinamiklerine ayak uyduruyorum. Sürekli yeniliklere açık olma halim hem işimi hem de ruhumu besliyor.
Bunların dışında, daha araştırmacı olmak ve sürekli kendimi beslemek benim için olmazsa olmaz. Dünya artık sadece teknik bilginin değil, kültürel, sosyolojik ve psikolojik bilgilerin de önemli olduğu bir yer haline geldi. Tasarım yaparken sadece estetik kaygılarla değil, insanların yaşam tarzlarını, beklentilerini ve ruh hallerini de göz önünde bulunduruyorum.
Ve tabii ki denge… Hayat temposu bizi bazen çok hızlı koşturuyor ancak yoğun iş temposunda kaybolmamak için kendime Eren’e bol bol zaman ayırıyorum. İnsan ilişkilerine, yeni kültürel birikimleri deneyimlemeye ve kendimle baş başa kaldığım saatlere ve spora çok önem veriyorum.
Kısaca özetleyecek olursam; Bu hızla akan nehirde ayakta kalmanın, yeniden doğabilmekten geçtiğine inanıyorum ve ben her gün yeniden doğuyorum!
… devam edecek!
Gelecek ay bu serinin 2. bölümünde yeni konuklarım, yeni hayatta kalma reçeteleri ve yeni ruhu rahatlatan formüller ile görüşmek üzere…
Gelecek ay kimler mi olacak? İsterseniz o da sürpriz olsun. Ne dersiniz?
Kamil Çakır
Sanatçı – Tasarımcı
Instagram: kamilcakirstudio