Selam! ARTTMODERNMIAMI’nin güzel ruhları…
Geçenlerde Londra’yı nasıl bilirsiniz yazımla konuk yazar olduğum bu harika oluşuma bu sefer daimi yazar olarak dönmenin mutluluğunu yaşıyorum. Sizlerden o kadar güzel geri dönüşler aldım ki; cesaretimi toplayıp, ArtT Modern Miami’nin ailemize katılır mısın teklifini kabul ettim. Umarım beraber güzel bir yolculuk yaşarız.
Geçen yazımda bir cümle içinde kısaca kendimden bahsetmiştim. Hey! Bu sefer kaçış yok. Öncelikle uzun uzun ama sıkmadan sizlerle hayat yolculuğumun en önemli dönemecini paylaşmak isterim. Beni daha iyi tanımanız için, bunun iyi bir yol olduğunu düşündüm.
26 yıl sonra, modern dünyanın adeta beni mecbur bıraktığı kocaman bir metropolden küçük ama zengin bir geçmişe sahip kasabama göçüşümün kısa tezahüründen bahsedeceğim.
Yaşadığım bu göçüşün bana özel olmadığını düşünüyorum. Benimle benzer veya farklı sebeplerden birçok kişinin bir yerden bir yere, yer değiştirdiğini biliyorum, okuyorum, izliyorum…
Gelelim bana;
İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Ana sanat Dalı Sahne Tasarımı ile başladığım eğitim hayatıma, İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Tasarım ile devam ettim. Ve fakat kasabadan metropole giden, gençliğin de verdiği özgüvenle girdiği ortamlarda ilgiyi üzerinde toplayan ve bu ilgiden çoğu zaman şımaran ben ne yaptım dersiniz? Mezuniyetime 1 yıl kala okul ile bağlarımı kopardım. Bu kararı almamda akademik eğitimin benimle uyuşmayan tarafları ile birlikte; odak noktamın – ilgimin sürekli olarak kayması, tek bir şeye konsantre olamamak, çok fazla şeye ilgi duymak, genç olmak gibi nedenlerim de vardı.
Resim yapmayı, tasarımı, üretmeyi, entelektüel hayatı seviyordum ama… Eğlenmeyi, gezmeyi gece hayatını, müziği, dansı, dost- arkadaş ortamlarını da çok seviyordum.
İstanbul’da 26 yıl yaşadım. Kendimi bazen bir mekânın iç tasarımını yaparken, bazen bir mekânı işletirken buluyordum. Bir dönem konsept bir mekan tasarladım. İşletme açtım. Dönemin popüler dergi ve gazetelerine haber oldu. Time Out Dergisi 50 stil yer arasına seçildi. Yine o dönem sosyetik bir gece kulübünün eğlence müdürü oldum. Bitti mi? Hayır. Uluslararası Gayrimenkul ve Yatırım şirketinin eğitimlerini aldım. Yerli yabancı fonlara, kurumsal şirketlere yatırım danışmanlığı yaptım. Üçüncü yılımda şirketin ülke çapındaki en iyi ciro yapan 2. gayrimenkul danışmanı oldum. Ara sıra gece hayatının çekiciliği beni bırakmadığı için konsept partiler düzenledim. Bu beni tekrar aldığım teklifle mekân işletmeciliğine ve mekân tasarlamaya kadar götürdü. Ne yapabilirdim ki? Eğlence hayatını seviyordum, insanları seviyorum, İletişimi seviyorum. En iyi yaptığım bir diğer şey olan insan biriktirmişim. İstanbul’daki son dönemlerim böyle hareketli, renkli ve yoğun geçti.
Benim ülkemde: Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer, vardır, derler. İstanbul’dan, Ege’nin incisi İzmir’e bağlı bir kasaba olan Tire’ye dönüşüm maalesef böyleydi. Dile kolay tam 26 yıl sonra. Bildiğim, tanıdığım, sevdiğim her şeyi, herkesi ve her yeri arkamda bırakıp; çocukluğunun geçtiği, gençliğe ilk adımımı attığım kasabaya dönüş yaptım.
Şu an tam 6 sene oldu. Bu geçtiğimiz altı sene içinde de dünyada hepimizin şahit olduğu olağanüstü o kadar çok şey yaşandı ki… Salgın hastalıklar, göçler, savaşlar, depremler, ölümler, iklim krizi, değişen yenidünya düzeni, ekonomik zorluklar. Peki, size sormak isterim: Hangimiz bunlardan etkilenmedik, hangimiz bunlardan nasibimizi almadık ki?
Siz ne düşünüyorsunuz bilemem ama kalabalık şehir yaşamından kaçıp yemyeşil doğa içinde olmak, masmavi denizleri kucaklamak, geceleri gökyüzündeki parlayan yıldızları görebilmek, kendi ürettiğin meyve – sebzeleri yetiştirmek, sanat yapmak, hobiler edinmek, hayvan yetiştirmek ve biraz dingin kalabilmek yaşadığımız son dönemde o kadar kıymetli bir hayal oldu ki… Bu hayali gerçeğe dönüştüren şanslı insanlardan biri olduğumu düşünüyorum.
Öyle ki büyüdüğüm kasabaya dönüşümden itibaren, hiç yabancılık ve özlem çekmeden eski – yeni tecrübelerim ve almış olduğum eğitimlerle beraber kendime yepyeni bir hayat inşa ettim.
Burada bir sabah kalkıyor aileye ait tarlalara gidiyor ve ekilen- yetiştirilen ürünlere bakmaya gidiyordum. Bir sabah kalkıyor sanayi sitesindeki iş yerlerine gidiyordum. Bazen dükkân komşularımızla tanışık olmanın rahatlığı ile iş birliklerine yelken açıyordum. Yani aslında dönüş yaptığım ilk andan itibaren ortalığı kolaçan edip, çevreyi – insanları izleyip kafamda kasaba hayatımı avantaja çevirecek iş planını yapıyordum.
Marangoz atölyesinde, demir atölyesinde vakit geçiriyor araştırma yapıyordum. Şehre gidip kumaşçılarda, hammadde üretimi ve satışı yapan yerlerde vakit geçirdim. Keşfe çıktığım pazarlarda zihnimi tasarım odaklı kodladım.
Zamanı geldiğinde ve hazır hissettiğimde de kendi şirketimi kurdum. Artık mobilya, aydınlatma ve dekoratif ürünler tasarlayacaktım. Bu iş beni onca sıkıntı, olumsuzluk, mücadele, zorluk ile birlikte oldukça geliştirdi ve geç kaldığım veya hep ertelediğim hayallerime kavuşturdu.
Yıllarca uzak kaldığım ve hatta bilmeden yabancılaştığım sevgili ailemle tekrar tanıştım. İstanbul’dan döndüğümde annem demans ile mücadele ediyordu. Artık beni çok hatırlamasa da onunla zaman geçirmek ve onunla ilgilenmek fırsatını yaşadım, yaşıyorum. 2 yıl önce kaybettiğim babamla belki de ölümünden önce helalleştik. Ablam, abim, yeğenlerimle çok farklı zamanlar geçirdik ve hala da geçiriyoruz. Hayat zaten biraz da bu değil mi? Sevdiklerinle beraber geçireceğin iyi – kötü kıymetli zamanlar. O yüzden İstanbul’dan Ege’ye dönüşümle ilgili hiç pişmanlığım yok. İyi ki de şehir hayatını bırakıp köklerimle buluşmuşum.
Bunların hepsini ben yaşadım. Şimdi bambaşka bir yolculukta bambaşka bir ben olarak, an da buradayım: Öz’ümdeyim.
Peki, siz neredesiniz?
İnstagram: kamilcakirstudio
Harika bir yazı, kalemine sağlık. Yolunun düştüğü her yerde özünden bir şey bulmuşsun. Yolculuğunu okumak keyifliydi.
Ah… çok teşekkür ederim Gizem hanım. Yorumunuz benim için çok kıymetli. Sevgi ile kalın.
Kamil’in abisi olarak ona kızdığım zamanlar oldu çünkü ailede onu belki de benim yapmak isteyip yapamadıklarım için çok destekledim…özellikle eğitimini tamamlaması için gerçi diploma artık nedir ? Özelliklle yaşadığımız ülkede…liyakatın esas tutulmadığı..İstanbul’da çoğu zaman süper işlere imza attı..Kasabadan taşı toprağı altın İstanbul’a gittiği dönemlerde kendi özeleştirisi gibi daldan dala konması ve gençliği..Kaybettikleri onun kazançları oldu aslında…dinginliğe dönüşüne neden oldu…İstanbul’dan kaçışı doğru zamandaydı…Kültürel ve etnik kökenlilerin farklılaşması zaten giderek yaşanılmaz hale gelişiydi..bakın şimdi ayrı bir yeteneği ortaya çıktı..yazmak..çıktığın bu yolda yolun açık olsun bro….seni seviyore
Çok teşekkür ederim abicim. Güzel dileklerin benim motivasyonumdur. Hayat seçimlerden ibarettir. Kendi yolumuzu hatasıyla sevabıyla biz belirleriz. Her şeyin iyisini kendimize istemeliyiz. Hepimiz en iyisini haketiyoruz.