Saturday, October 5, 2024

info@arttmodernmiami.com

Asya Kaplanı

-

|

Devasa bir botanik bahçe içinde yer alan olağanüstü şelaleye baka kalmış vaziyette, tropikal bir ormanda yürüyordum. Etraf kuş cıvıltıları ve egzotik bitkilerin aromalı kokusu ile doluydu. Elimde bavulla, etrafa hayranlıkla bakarken düşündüm. Rüyada mıydım yoksa? Rengârenk kuşların eşliğinde bu egzotik ve gizemli ormanda yürürken, elimdeki bavullarda neyin nesiydi? Cevap; beni sürpriz bir şekilde karşılayan ve büyülü bir şekilde içine alan, Alice Harikalar Diyarında’ ki Alice gibi hissettiren, tasarım harikası Changi Havalimanı’nın olağanüstü havasıydı. Dünyanın en iyi havalimanları sıralaması olsa, kesinlikle birinciliği Changi’ ye verirdim. Siz ne
düşünüyorsunuz? Sizin favori havalimanı seçenekleriniz ne olurdu? Düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

Havalimanını görmek bile, seyahatimin nasıl geçeceğine dair tüyolar vermişti. Kendimi King Kong filmindeki Naomi Watts gibi hissetmeye başlamıştım. İşte, yine oluyordu! Bazı seyahatlerde, gerçekten başka bir kimliğe bürünüyordum. Tüm yorgunluğum bir anda silinmişti, bu egzotik atmosfer beni bir masal dünyasının içine çekmişti; üzerimdeki salaş beyaz keten takım ise kesinlikle doğru seçimdi. 🙂 Dışarı çıktığımda akşamüstü olmuş, nemli ve sıcak hava taksi kuyruğu ile birleşmişti. Başımdaki krem keten şapkamı elimle düzeltirken, bir taksi önümde durdu ve ben otelime ilerlerken, yorgun ama mutluydum. Gizemli bir yolculuğa çıkmıştım.

Yol boyunca şahit olduğum, şehrin kusursuz mimarisi ve doğası maceracı ruhumu körüklüyordu. Yoğun trafik, tüm büyük metropollerin ortak noktasıydı. Otelin yer aldığı Clarke Quay’ ye, renkli, gizemli ve hareketli görüntülerin neşeli müzik sesleri ile buluştuğu sokaklardan oluşuyordu. Nehir kıyısı boyunca yerel ve yabancı mutfaklara ev sahipliği yapan restoran, kafe ve barların canlı müzik sesleri ile süslendiği sokaklar, adeta bana göz kırpıyordu. O sokakları görmenizi, tavsiye ederim. Sıcak yaz havası, tropik bitkilerin kokusu ile birleşince kendimi uzak doğunun mistik havasına kaptırmış, adeta büyülenmiştim.

Keyifli bir akşam yemeği için “Haidilao Hot Pot” iyi bir restoran tavsiyesi isteyenlere gelsin. Clarke Quay bölgesinde nehir kenarında yer alan bu restoranın menüsündeki eşsiz deniz mahsullü chilli crab (acılı yengeç) ve fish head curry (köri soslu balık başı) nin tadı bugün bile hala aklımda. Singapur mutfağında özellikle tercih edilen balık, karides, yengeç, domuz ve tavuk eti, soya sosu, taze baharatlar, Hindistan cevizi sütü ve noodle gibi ürünlerin yanı sıra, Kaya toast ve Har cheong ai, sokak lezzetlerini denemeyi seven turistler için harika bir seçenek bence! Mutlaka denenmeli! 

Şehirde yapılacak bir başka öneri; bumboat’ lara binerek nehir gezisi yapmak olabilir. Bu modern çağda, bu tarihi suyolundaki bumboat’ ların (liman ve kıyılarda dolaşan seyyar satıcı kayığı) nehrin mirasını yirmi yılı aşkın bir süredir koruduğunu öğrendiğimde, oldukça etkilenmiştim. Bir çatı barda, manzaraya karşı meşhur Singapore Sling kokteyli ile kendinizi mutlaka şımartmalısınız. 

      
Singapur’un resmi maskotu haline gelmiş Merlion Heykeli mutlaka görülmeli! Aslan başlı ve balık gövdeli efsanevi bir yaratık olarak tasvir edilen heykel, Fullerton Hotel’in önünde Marina Körfezi’ne bakan Merlion Park’ta yer alıyor. Heykelin ağzından fışkıran suyun uğultusu, kalabalık turist gruplarının gürültüsü ile karışsa da yine de görülmeli! 
“Gardens by the Bay’ i benim gibi bir doğaseverseniz, kesinlikle öneririm. “Bitkilerin Krallığı” olarak tanımlayabileceğim bu yer nadir görülen bitkilerle, eğitirken eğlendiren bir bahçecilik ve bahçe sanatı örneği sunuyor ziyaretçilerine. İçinde yer alan dünyanın en büyük cam serası Flower Dome’u görmek için sabırsızlanıyordum. Çünkü hakkında çok şey duymuştum. İçeri girdiğimde kendimi Gulliver’in Gezileri romanının içinde, devler ülkesindeki cüce gibi hissediyorum. Sakuraların ve orkidelerin arasında bir renk cümbüşü ile kucaklaşmış vaziyette ilerlerken başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda boyları neredeyse bulutlara değen çok büyük mantarlara benzeyen egzotik bitkilerle kaplı bahçeye serpilmiş yapıları gördüm. Bu yapıların arasında bir geçit görüntüsü veren uzun köprüde mutlaka yürümeliydim.

Sıcağa rağmen Marina Bay koylarının muhteşem manzarasını görebilmek için “OCBC SKYWAY” isimli, hava yolu olarak tanımlayabileceğim yüksek yürüyüş parkuruna girdim. Uzun bir yürüyüşün sonunda gördüğüm manzarayı hayatım boyunca hafızamda yaşatacağım sanırım. Karşıma gelen manzara onca sıcağa rağmen yorgunluğuma değmişti. Ütopik bir dünyaya uzaktan bakar gibi donup kalmıştım olduğum yerde! Koyları tarif etmek için kelimelerin yetersiz kaldığı anda aklıma şu soru geliyor; Singapur’a mı yerleşsem acaba? 🙂 Tabii ki yerleşmedim ama kalbimin bir parçası orada kaldı!
Tropik ve egzotik bahçeden ayrılırken güneş batmak üzereydi. Nehir kıyısına doğru yürüdüğümde, ne görsem beğenirsiniz! Küçük bir amfi tiyatroda insanlar toplanmış sessizce, biraz sonra tüm ihtişamıyla başlayacak olan ışık ve su gösterisini bekliyorlardı. Ben de kalabalığa karışıp, heyecanla beklemeye başladım, hava iyice kararıp sessizlik doruk noktasına ulaşınca, derinlerden başlayan egzotik bir müzik tınısı, gitgide arttı. Çıkan ses, uzak doğuda olduğunuzu bir kez daha tüm bedeninizle hissedeceğiniz, bir gösteriye dönüştü. Lazerle yansıtılmış renkli ejderha figürleri nehrin üzerinde fışkıran sularla süzülüp nazikçe dans ederken seyirciyle beraber gösteriyle iç içe geçmiştim herkes gibi, masalsı diyarlara… Bir daha geri dönmeyecekmişiz gibi…

Singapur seyahatimin bana bir hediyesi, büyük bir gökdelenin girişinde yer alan Holey Moley Golf Club’ta, golf sporuyla tanışmam oldu. Bu öyle bir tutku oldu ki bende, şimdi ki golf merakımın tohumları kesin Singapur’da atıldı. 🙂

Meşhur China Town! Üzerlerinde minik Budist heykellerin değişik figürlerle bezendiği tapınaklardan gelen tütsü kokusu, ilk söyleyeceğim şey! Beni kendine çekmişti. Farklı mimari yapıları bulunan tapınaklardan rastgele birinden içeri girdiğimde kalabalık grupların sessiz ayinleri ile karşılaştım.

Ben de herkes için dua edip en iyi dileklerimi gönderdim. Umarım kabul olmuştur. Dışarı çıkınca ılık ve sakin esintinin etkisiyle tapınağın girişinde asılı olan rüzgâr çanlarının çıkardığı melodiler beni sevgiyle uğurladılar. Sonrasında yol  beni bir antika pazarına götürdü. Sanki daha önceden oraya gitmişim gibi yüzlerce serginin arasından geçip, bir serginin önünde duruyorum, daha doğrusu sanki görünmez biri beni durduruyor. Tezgâhın sahibi gizemli uzak doğulu adam üzerinde orkide izleri olan havalı gömleği ile dikkatimi çekti hemen, kısa bir sohbetten sonra pirinçten yapılmış küçük bir asayı bana uzattı ve almam konusunda ısrar etti. Asanın üzerinde bulunan figürleri sorduğumda, güç ve yeniliği temsil ettiğini ve sahibine şans getireceğini söyledi. Tabii ki hemen aldım. 🙂 Yanına, yine uzak doğuyu temsil eden pirinçten yapılmış minik hayvan figürlerini de ekledim, bir kaplan, at ve oğlak… Belirtmeliyim ki; aldığım her şey, taşıdığı anlamı hayatıma yansıttı. Hatta asanın arada kullandığım gizli bir gücü olduğunu söylemeliyim. 🙂 Bir sonraki yazımda belki açıklarım 🙂 ama belki. 😉

Singapur seyahatimden aldığım ilhamla;

Bir Zamanlar Uzak Doğu

Tropik yaz esintisinin kokusunu solurken meditasyon olarak, 
Mavi yelkenlerini açtı ütopik diyarlara, 
Hayatına en baştan başlayacağı yere, 
Işıklarını Sirius yıldızından alan 
Onun delici gözlerindeki
Masumiyetin neşesini tatmak 
Geride kalanlar için 
Çok uzaktı artık, 
Kalmamıştı yakınında bir düzenbaz, 
Oklar onu hedef olarak gösterse de,
Durum döndü tersine, 
Güldü ebediyen şansı kendine…

Kalbinizden güneş ışığı eksik olmasın, 

Maviliklerde görüşmek üzere, 

Banu Demir
Editör & Şair

Share this article

Recent posts

spot_img

Popular categories

spot_img

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here