Bir Rönesans Hikâyesi: Soyluluk, Skandallar ve Konservatuarlar

Tuğba YAZICI
Bugün biraz sansasyonel başlayalım:) Evet, başlıgı Türk yazar Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” adlı kitabından ilham aldım ama konu bambaşka! Ne kitapla, ne yazarla doğrudan bağlantısı var. Hadi, birlikte bir zaman yolculuğuna çıkalım… Çünkü size anlatacak “gerçek” bir Baba ve Piç hikâyem var: Saray odalarında fısıldanan skandalların, duvarları mozaiklerle kaplı kiliselerin ve bugünün sanat dünyasını şekillendiren çok özel insanların hikâyesi…

ORTA ÇAĞ’IN PİÇLERİ VE SOYLULARIN GİZLEDİĞİ ÇOCUKLAR
Orta Çağ Avrupa’sında; özellikle Fransa, İtalya, İngiltere ve Venedik’te , evlilik dışı ilişkiler oldukça yaygındı. Öyle böyle değil; “skandal” kelimesi orada icat olmuş olabilir! Fransız sarayları, İngiliz kraliyet ailesi, İtalyan prenslikleri… Kimin eli, kimin cebinde belli değil! Kimi zaman bu ilişkiler sır gibi saklanıyor, kimi zaman ise saraydaki pozisyonları bile etkiliyordu. Hatta sarayda yükselmeler bu şekilde ilerliyor. Bazı kocalar olaya vakıf, bazıları değil . Bunu bilemeyiz✋🏻 Çapkın İngiltere kralı 8. Henry’ de izleyin bakın! “Tudors” olarak yakın zamanda oynadı. Ondan önce de “Boleyn Kızı” sinemalarda yerini almıştı. Adam kral degil! Bir nevi “Mavi Sakal’ mübarek! Sıkıldığı kadının kafasını kestiriyor. Buna rağmen etrafında kadınlar kuyruk!

Neyse konuyu dağıtmayalım✋🏻 Bu evlilik dışı ilişkilerin sonucunda doğal olarak, birer ikişer beklenilmeyen (aslında beklenilen) gebelikler olmaya başlıyor. Bu o kadar çok oluyor ki, binlerce , onbinlerce piç! Asilleri düşünsenize! ne yapacaklar? Ya evlilik dışı ilişkiden, bir aşk oyunundan (o tarihlerde bu olay resmen bir oyun, eğlence olarak görülüyor) meydana gelen piçini , asil kadın, asil kocasına nasıl açıklayacak? Zavallı bebek ne olacak? Onlarda ne yapıyorlar? Bu çocukları ya bir aileye bakması için veriyorlar , yada kiliseye teslim ediyorlar. (Tabii düzenli ödemelerle! ve uzaktan kollayarak ) Genellikle kilisede bir rahibin korumasında yüzlerce çocuk oluyor. Orada büyüyor ve eğitim alıyorlar. Asil koruyucularının hamiliginde…
Şimdi burada size o dönem asilzadelerin miras yapısından bahsetmek istiyorum. Bu konuda en katı ülke , İngiltere! Fransa ve diğer ülkeler kurallar açısından daha gevşek olmakla beraber genellike ; soylu ailenin mirası , yani soyluluk ünvanı ve şatoları , toprakları ilk ogula kalıyor. Ailenin 2. evladı ve sonrakiler ne yapsın , onlar da ticaret yapıyorlar ve “burjuvalar” oluşuyor. Eee peki piçler ne oluyor derseniz, işte asıl konu burada başlıyor. Anne kalbi deyin veya babanın gizli ilgisi deyin, ne koyarsanız adına koyun; bu bebekler kiliselere teslim ediliyor demiştim ya! Hah işte o bebekler o kadar çok çoğalıyor ki; kiliseler bu konu ile ilgili bir nevi kurumsal oluyorlar. Fransızca “conservateur” den gelen bu piçlerin kilisede özel egitimi , bugünün bildiğimiz ilk ” konservatuarlarının oluşumuna yol açıyor. Bu çocuklar o kadar güzel ve eğitim alıyorlar ki, dahi sanatçılar olarak tarihe adlarını yazdırdıkları gibi, Avrupa’da “Rönesansın doğmasına öncülük ediyorlar. Kimler yok ki bu “piç” diye tabir edilen , konservatuarlarda egitim gören dahi sanatçılar arasında: Leonardo da Vinci’den tutunda (babası Floransalı bir hukukçu) ,birçok sanatçıya Victor Hugo ve edebiyatçıya kadar bu konservatuarlarda yetişmiştir.
Konservatuar , Fransızca da conservatative yani muhafazakardan türeyerek, muhafaza edilene dönüşmüştür. Ve bugünün konservatuar adını almıştır. Konservatuar italyanca müzik yapılan yer anlamına da gelen bir kelimedir. İtalya’da Rönesans Dönemi’nde hastanelere bağlı olan yetim evlerine konservatuvar adı veriliyordu. Sokağa bırakılmış kimsesiz çocukların eğitim gördüğü konservatuarlarda müzik çalışmaları da yapılmaktaydı. Daha sonra konservatuvarlar, yalnızca müzik eğitiminin verildiği kurumlara dönüştü. Avrupa’da 17. ve 18. yüzyıllarda çok sayıda konservatuvar açıldı.
Konservatuar Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca gibi dillerde de kullanılan ve genel olarak müzik eğitiminin yapıldığı yer anlamında kullanılan bir kelimedir. Kelimenin İtalyanca kökü ise, “çalışma evi” manasına gelmektedir. Konservatuar kelimesi genel olarak Avrupa dillerinde benzer şekillerde kullanılır çünkü konservatuar kavramının ortaya çıkışı doğrudan Rönesans ile ilgilidir. Ve tabii anlattığım konuyla ✌️. Orta Çağ’ın karanlığından çıkma çabası içinde olan Avrupa toplumlarında Rönesans ile birlikte hemen hemen her alanda yenilikler yaşanmıştır ki bu yenilikler müzik alanını da doğrudan etkilemiştir. Rönesans döneminde Avrupa’nın birçok yerinde hastaneler ve huzurevleri bünyesinde “kiliseye bağlı olarak” çalışan yetimler koroların kurulması ile ilk konservatuarlar kurulmuştur. Barbara Cartland romanlarını bilen varsa, oradaki konularda dolaylı yoldan yukarıda anlattığım konuların , romantik konularıdır.
Kıssadan hisse: Egitim ile o devirde dünyaya en talihsiz şekilde dünyaya gelen çocuklar; doğru bir yönlendirme ile gelecegi şekillendirmiş ve hatta dünya genelinde çıgır açmışlardır.
(Tavsiye: *“Tudors” dizisi, “Boleyn Kızı” filmi 👑)
EĞİTİM, KOŞULLARI YENEBİLİR Mİ?
Rönesans sadece sanat akımı değil, aslında bir toplumsal rehabilitasyonun adıdır . Toplumun dışladığı çocuklara, kilise eliyle sistem içi bir alan tanındı. Ve bu alan, Avrupa’nın geleceğini şekillendirdi. Belki de bugünün “yaratıcı sınıfı”, o günün kilise yetimhanelerinde doğdu! Bugüne baktığımızda; bir düşünün… Eğer bir toplum, kimsesiz ve dışlanmış çocuklarına doğru kaynaklarla sahip çıkarsa; yeni bir Rönesans neden yaşanmasın?
Eğitim, sanat ve kültür: Bunlar bir toplumun kaderini değiştirebilir.
🎬 BONUS FİLM TAVSİYELERİ
Bu konular ilginizi çektiyse, şu filmler tam size göre:
• The Other Boleyn Girl – Boleyn Kızı (2008)
Son olarak; “Dünyaya geliş şekliniz kaderinizi belirlemek zorunda değil.” Toplum, çocuklarına sahip çıktıkça, sanat yeniden doğar. Ve belki de yeni bir Da Vinci, sırf doğru bir yönlendirme ile yetişebilir.
Bu konu nereden ilhamla yazıldı diye düşünürseniz; Elif Şafak’la başladım, onunla cevap vereyim:
“ Kapalı bir sandığın içinde günışığına çıkmayı bekleyen, kıymeti bilinmemiş bir define değilim ben! Hakkımda soracağın her sorunun cevabı üç aşağı beş yukarı sende saklı zaten. Beni keşfetmeye çalışmanı da, keşfettiğini sanmanı da istemem. Tanımak zorunda değiliz birbirimizi, daha bir arpa boyu tanıyamamışken kendimizi…”
Sevgiyle, bilgiyle , saygıyla , hayatımızı yücelterek sanatla kalalım 💫
Tuğba Yazıcı
Sanatçı / Meraklı Bir Zihin
İnstagram : tugbayaziciofficial
Facebook: Tugba Yazici


