
“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”
— Nazım Hikmet
Yaşam dediğimiz şey, aslında her sabah yeniden giydiğimiz bir direnç zırhıdır. Gün gelir bir söz, bir tablo, bir an, bize bu gerçeği tokat gibi hatırlatır. Taner Ceylan’ın “Boksör” adlı eseri işte tam da böyle bir hatırlatma. Kan revan içinde kalmış bir yüz… Ama hâlâ ayakta. Tıpkı sanatçının kendi hayatı gibi, tıpkı bizim hayatlarımız gibi.

Taner Ceylan
tanerceylan.com
Resignation, 2016, Oil on canvas, 200x140cm
https://www.dropbox.com/t/SovqNlhD3n2SHyxe
Taner Ceylan, yaşayan en değerli Türk ressamlardan biridir. Hiperrealizm akımının en çarpıcı temsilcilerinden. Resimlerine bakınca yalnızca bir sahneyi değil, bir ruh hâlini, bir mücadeleyi, hatta koca bir yaşamı görüyorsunuz. “Kan revan içinde kaldık ama o son yumruğu hâlâ yemedik,” diyor Taner Ceylan bir söyleşisinde! İşte o son cümle, insan ruhunun direncini özetliyor.
“Boksör” tablosunu dikkatle incelediniz mi? Ağzı burnu dağılmış iki boksör… Yorgun ama hâlâ mücadelede. Sağlı sollu yumrukları yemiş olsalar da yere düşmemişler. Sanki her biri “yenilmedim” diyerek haykırıyor. Gelin şimdi o tabloya biraz daha yakından bakalım. Hayal edin: O karanlık ringde siz de varsınız. Kalabalığın içindesiniz. Adrenalin tavan, bağırışlar, alkışlar, ıslıklar… Hatta o terli, rutubetli salonun kokusu bile burnunuza geliyor olabilir. Hissediyorsunuz değil mi? Ama işin garibi şu: Resimde hiç seyirci yok. O çılgın kalabalık resmin dışında kalmış.
Neden mi?
Çünkü Ceylan’ın odak noktası boksörler. Seyirciler değil. O kalabalığın ne söylediği, ne bağırdığı önemli değil. Sahici olan; ringin ortasında dövüşen, mücadele eden, kanını akıtan kişi… O sensin. O benim. Hepimiziz.

Taner Ceylan
tanerceylan.com
Spiritual, 2008, oil on canvas, 140 x 200 cm
https://www.dropbox.com/t/kjdkzdDqnFYdbC9I
Kendin Olmak Bir Direniştir…
2011 yılında, İstanbul Modern’de tanıştım Taner Ceylan’la. “Çağdaş Sanatta Koleksiyonerlik” seminerine konuşmacı olarak gelmişti. Son derece zeki, mütevazı ve yetenekliydi. Yaratıcılığı sadece tuvallerine değil, hayatına da taşımıştı. O gün anladım; bazı insanlar sanatçı değil, başlı başına birer sanat eseridir.
Taner’in sanat yolculuğu kolay olmamış. Erotik temalı eserleri nedeniyle uzun süre galerilere kabul edilmemiş. Kabul edilmemek bir yana, dışlanmış. Ama pes etmemiş. Kendi galerisini, kendi koleksiyonunu, kendi yolunu yaratmış. Tophane’de izbe bir yeri, zekâsı ve arkadaşlarının yaratıcılığıyla sanat mabedine dönüştürmüş. Sadece davetlilerin katılabileceği ‘gizli’ bir açılış organize etmişler. “Seçilmiş kişi” olma hissi, insan psikolojisinin en zayıf noktasına dokunur. “İşte o gece herkes oradaydı.” diye anlattı konuşmasında… Ve Taner Ceylan, bir gecede konuşulan, eserleri kapışılan bir sanatçıya dönüştü. Zekâsına ve yaratıcılığına hayran olmamak, ilham almamak mümkün değil!
Cesaret, yaratıcılık ve asla pes etmemek… Ceylan’ın hikâyesi, yalnızca bir sanatçının değil; kendin olabilen herkesin öyküsüdür.
Sesleri Sustur, İçini Dinle!
O ringdeki boksör gibi yaşıyoruz hepimiz. Yumruklar yiyoruz. Düşmemeye çalışıyoruz. Ama en tehlikeli darbe dışarıdan değil, içeriden geliyor. O sesler var ya… “Yapamazsın!”, “El âlem ne der?”, “Sen kim, bu hayat kim?”… İşte onlar insanı yere seren asıl yumruklar.
Zamanla fark ediyorsunuz: Hayatı boyunca başkalarının onayını almaya çalışanlar, aslında kendi sesini kaybediyor. Dış dünyanın beklentileriyle şekillenen insanlar, içsel özlerini yitiriyor. İş hayatında başarılı ama içsel olarak yorgun kadınlar… Başkalarının gözünde “olmuş” ama kendi gözünde hep eksik kalan insanlar… Çoğunun çocukluğu, koşullu sevgilerle örülmüş. Onay almadan kendini değerli hissedemeyen insanlar… Her yaşta, o içsel çocuğun savunmasızlığını taşıyorlar.
Size şunu sormak isterim: Hayat bu kadar kısa ve değerliyken, başkalarının sesiyle yaşamaya gerçekten değer mi?
Bir ömür; el âlem ne der, aile ne ister, toplum ne uygun görür, diye geçirilmeli mi? Kendi kararlarını kendi sesiyle alamayan biri, birey olabilir mi? Yoksa çoğunluğun gölgesinde silikleşmiş bir figürden mi ibaret kalır?
Son Söz: Ayakta Kalmak Sanattır
Taner Ceylan’ın tablosundaki boksör aslında sensin. Yumruklar senin korkuların, senin yarım kalmış hikâyelerin. Kalabalık yine bağırıyor: kimisi alkışlıyor, kimisi ıslıklıyor. Ama sen resmin odak noktasıysan, onların sesi sadece fon müziği olur. Önemli olan, senin ayakta kalıp kalmadığın…
Ve evet… Ayakta kalmak sanattır. Yaşamak, gerçek anlamda yaşamak… Bir direniştir.
“Beni sevmen için kendimden vaz mı geçmeliyim?”
Bu soru, belki de her sabah kendimize sormamız gereken tek sorudur. Ve cevabı hep aynı kalmalı: Hayır. Çünkü kendin olmaktan daha değerli hiçbir başarı, hiçbir alkış yok.
Nazım’la başladık, onunla bitirelim:
“Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”
İyi haftalar ve farkındalılıkla geçen bir hayat diliyorum herkese…
Tuğba Yazıcı
Multidisciplinary Artist & Producer
Bugünlük sadece yazar…