Melda Sherman: Merhaba, bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Adınız nedir?
Berna Yeltekin: Merhaba, bu röportaj için teşekkür ederim. Benim adım Berna Yeltekin. İstanbul’da doğdum, Türk ve Amerikan kültürlerinin iç içe geçtiği bir ailede büyüdüm diyebilirim. Ailem, benim doğumumdan önce yaklaşık on yıl Amerika’da yaşamış; geri dönme kararı ise, vatan hasreti ve sevdiklerinden uzak kalmanın verdiği ağırlıkla olmuş. Biz evde Türkçe konuşurduk, ama bazı İngilizce kelimeler günlük dilimize karışmıştı; bir anlamda kültürel olarak “Amerikanlaştırılmış” bir atmosferde büyüdüm.
Çocukken Amerika’nın özgürlüklerini ve sunduğu konforu hep duyumsardım. Sanki zihnimde ideal bir Amerika vardı, ama zamanla onun hayal ettiğim gibi olmadığını da gördüm. Lise yıllarıma kadar hep daha iyisini, daha fazlasını istemenin peşinde, kendimi bu iki kültür arasında bir köprüde buldum. Şimdi ise, iki kültürün farklı yönlerini deneyimlemiş biri olarak, kendi yolumu çizmekten mutluyum.
Melda Sherman: Nerelisiniz?
Berna Yeltekin: Kendimi tam bir İstanbullu olarak tanımlıyorum; ama kökenlerimden dolayı Karadeniz ve Tatar kültürlerine de yakın hissediyorum. Annem Giresunlu, babamın ailesi ise Bulgaristan’dan savaş sırasında Türkiye’ye göç etmiş. Bu kültürel zenginlik sayesinde farklı geleneklerden ve hikayelerden beslenebiliyorum, bu da beni şanslı kılıyor. Bazen bir yere ait hissetmekten çok, hikayeler dinlemek ve başka kültürlerle tanışmak bile insanı derinleştiriyor.
İstanbul’a olan bağım ise apayrı. Avrupa yakasında başlayıp türlü taşıtlarla Anadolu’ya geçer, sonra tekrar Avrupa’ya dönerek günü her köşesine uğrayarak tamamlardım. İstanbul’un her karışını gezmişimdir; Karaköy ve Taksim’in eski dokusu hâlâ burnumda tütüyor. Bu anılar, şehri artık uzaktan seyrederken onu daha çok özlememe sebep oluyor.
Melda Sherman: Evli misiniz?
Berna Yeltekin: Evli değilim, ancak bazen evlenmiş kadar ilişki deneyimim olduğunu hissediyorum; hayatımda genellikle uzun süreli ilişkilerim oldu. Gerçekten derin bir bağ kurabileceğim birini bulmanın peşindeyim. Hayat arkadaşım olmasını isterdim.
Melda Sherman: Daha önce nerede yaşıyordunuz? Nerede yaşıyorsunuz? Ne zamandan beri?
Berna Yeltekin: İki yıldır Bay Area’ da yaşıyorum. Ondan önce 2022-2023 yıllarında Londra’da bir yıl geçirdim ve daha önce de burada bir yıl bulunmuştum. Yani toplamda Bay Area’ da üç yıl geçirmişim diyebilirim. Daha öncesinde ise hep İstanbul’da yaşadım; ancak ben gezmeyi seven biriyim.
Bana göre İstanbul, dünyanın en güzel şehriydi; ya da öyleydi, çünkü artık ekonomik zorluklar insanların yaşamlarını oldukça zorlaştırıyor. Tam COVID döneminde buraya geldim ve yeni bir başlangıç yapma fırsatı buldum.
Melda Sherman: Mesleğiniz nedir?
Berna Yeltekin: Asıl mesleğim mimarlık ve iç mimarlık; bu alanlarda tasarım yaparak yaşam alanlarını estetik ve işlevsellikle buluşturuyorum. Mutfak tasarımcısı olarak, kullanıcıların hayatına değer katacak özel deneyimler sunmayı hedefliyorum. Her projede yaratıcılığımı ifade etme fırsatı buluyorum; estetik ve işlevselliği harmanlayarak mekanlar yaratmak, benim için bir tutku. Her yeni proje, bana keşfetmek için bir kapı aralıyor ve kendimi ifade etme yolu oluyor.
Melda Sherman: Mesleğinizi Amerika’da yaparken, zorlandınız mı?
Berna Yeltekin: Burada tam olarak mimarlık yapmadım; şu an tasarım satışı ile meşgulüm. Türkiye’de kullanılan malzemelere ve uygulama tekniklerine aşinaydım, ancak buraya geldiğimde tüm malzemeleri öğrenmek istedim. Bana bu fırsatı verecek bir iş arıyordum.
Amerika’da, özellikle California’da ürün çeşitliliği sınırlıdır. Türkiye’deki gibi her malzeme burada bulunmuyor; bulunsa bile fiyatları oldukça pahalı. Bunun birkaç sebebi var. Birçok malzemenin girişi izin gerektiriyor; lobicilik ve bina yönetmelikleri nedeniyle her malzemenin onaylanması gerekiyor. Toksik olup olmadığı gibi denetlemeleri geçmesi gerekiyor. Ayrıca, genel tasarımın birçok kuralı var. Bu da birçok malzemenin sınırlı olmasına neden oluyor. Özellikle Türkiye’deki ucuz iş gücü burada yok; bu nedenle özel tasarımlar her adımda maliyet ekliyor ve pahalı hale geliyor.
Malzemelerin sınırlı olması, tasarımda yeterince zenginlik sunmuyor ve limitasyonlar, yaratıcı fikirlerin hayata geçmesini engelleyebiliyor. Yerel tedarikçilerle konuştuğumda, Avrupa’ya özel malzemeler sunduklarını fakat burada satmadıklarını öğreniyorum. Ayrıca, Amerika’da üretim hattına odaklanılmadığı gözlemleniyor.
Melda Sherman: Ülkeniz neresi? Bize biraz bahsedebilir misiniz? Neden başka bir ülkeye taşındınız?
Berna Yeltekin: Ülkem Türkiye, ama burada insan hakları, kadın ve hayvan haklarının giderek göz ardı edildiği, demokrasinin zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, başka bir ülkeye taşınma kararı aldım. Aslında böyle bir değişiklik yapmayı düşünmüyordum; ama İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, bu kararı almamda bir dönüm noktası oldu. Ailem zaten Amerika’da yaşıyordu ve bununla birlikte Amerika’nın sunduğu olanaklar da büyük bir etken oldu.
Amerika’ya yerleşme fikri her zaman vardı; ancak buraya gelmeden önce Amerika’yı gezip tanıdıkça kültürün oldukça bireysel bir yapıya sahip olduğunu fark ettim, bu da beni düşündürdü. Yaş aldıkça, etrafımda bir topluluk kurma isteğim artmıştı, bu ise Türkiye’de hali hazırda kolaylıkla yapabildiğim bir şeydi. Kendi çevrenizi kurmuşken başka bir ülkede sıfırdan başlamak zorlayıcı bir karar. Ancak konfor alanından çıkmak da her zaman değerli bir deneyim. Böyle bir değişikliğin bana yeni bir bakış açısı ve güç katacağını hep biliyordum.
Türkiye’deki sosyal ve siyasi atmosferden duyduğum rahatsızlık ise bir diğer itici güç oldu. Elbette, olup bitenleri görmezden gelip yaşamaya devam edebilirdim ama insan doğduğu yerin kararlarına kayıtsız kalamıyor, bir şekilde dahil olmak istiyor.
Melda Sherman: Amerika’ya nasıl uyum sağladınız?
Berna Yeltekin: Amerika’ya alışmak, beklediğimden çok daha karmaşık bir süreçti. Taşındığımda ilk hissettiğim, ait olamama duygusuydu; kültürüm, dilim, alışkanlıklarım benden çok uzak gibi geliyordu. Arkadaşlarımı, kendi kültürümdeki sıcaklığı ve samimiyeti özlüyordum.
Kurallar burada bambaşka ve başlangıçta birçok şey bana yapay hissettirdi. Ancak uyum sağlama sürecimin bir noktada “üç yıllık bir maraton” gibi olduğunu fark ettim; adım adım ilerleyerek, sabırla inşa ediyorsunuz.
Bu süreçte işe başlamak ve profesyonel bir çevre kurmak, bana çok büyük bir destek oldu. Her iş görüşmesi, her projede yeni insanlarla tanışmak, her küçük konuşma adaptasyon sürecimde birer dönüm noktasıydı. Londra’da yüksek lisans yapmam, adaptasyon sürecimi biraz yavaşlatmış olsa da, öğrendiğim her şey bambaşka bir perspektif kattı. Orada geçirdiğim süre, her yere ait olabilme yetisini kazanma konusunda bana esneklik sağladı.
Bir şehri “ev” gibi hissetmek için o şehri keşfetmek gerektiğini düşünüyorum. Her köşesini gezmek, etkinliklerine katılmak, mahalle kafelerinde insanlarla sohbet etmek… Bir gün fark ettim ki San Francisco’nun küçük bir parçası benimle bütünleşmiş. İşimde, birlikte çalıştığım kişilerle ortak hayaller kurup projeler üretmeye başladığımda da gerçekten uyum sağladığımı hissettim. Şimdi biliyorum ki bir yere ait hissetmek zaman alıyor ama kendinizden bir parça bıraktığınız her şehir bir anlamda size de ait olmaya başlıyor.
Melda Sherman: Yaşadığınız yer olan San Francisco’yu nasıl buluyorsunuz? Bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Berna Yeltekin: San Francisco’yu çok seviyorum gerçekten çok renkli bir şehir, her türlü insan var, her memleketten de birisi oluyor, insanlar çok cana yakın genelde…
Çoğu insan burayı yaşamak için çok uygun buluyor çünkü herkes için bir şeyler var. Şehri keşfetmek isteyenler için mutlaka Golden Gate Köprüsü, Alcatraz Adası, Dolores Park gibi ikonik yerleri görmelerini öneririm. Özellikle yeme-içme kültürü burada çok güçlü; farklı dünya mutfaklarını deneyimleyebileceğiniz sayısız restoran var. Şehirde yürüyüş yapmak bile bir macera, çünkü her köşede yeni bir şey keşfedebiliyorsunuz. Hiking kültürü çok yaygın nerdeyse herkes spor yapıyor burada, yeni geldiyseniz bir spor grubuna katılarak sosyalleşebilirsiniz. İnsanlar hobilerini burada daha çok ciddiye alıyor diyebilirim.
Melda Sherman: Göçmen olmayı nasıl tanımlıyorsunuz?
Berna Yeltekin: Göçmen olmayı, başlangıçta hiçbir yere tam anlamıyla ait olamamak gibi tanımlardım; köklerinizden kopmuş, alışkanlıklarınızdan uzaklaşmış hissediyorsunuz. Fakat bu bakış açım zamanla değişti. Örneğin, burada yaşayan birçok Türk var; kültürünüzü, dilinizi, paylaşılan anıları özlediğinizde size destek olacak insanları bulmak mümkün. Bu yeni yerde yavaş yavaş aidiyet hissetmeye başlıyorsunuz. Artık kendimi bir anlamda “dünya vatandaşı” olarak görüyorum; yaşadığım her şehirde kendimden bir parça bulup yeni bağlar kurabiliyorum. Yine de kendi kültürünüzle büyümüş olmanın bir yanı var ki, o geçmişe dair özlem hiç kaybolmuyor. Göçmen olmak biraz da böyle bir şey diyebilirim; hem yeni bağlar kurmak hem de eski bağları yürekte taşımak.
Melda Sherman: Genç, eğitimli, parlak görünümlü biri olarak şunu soruyorum: Beyin göçünün ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Berna Yeltekin: Beyin göçü, genç ve eğitimli bireylerin kendi ülkelerinde fırsat bulamayıp yurt dışına yönelmesidir, çoğu zaman da potansiyellerini gerçekleştirmek istedikleri için. Bu durum bir yandan onların hayallerine ulaşmasını sağlarken, diğer yandan ülkeleri için büyük bir kayıp yaratıyor. Türkiye gibi dinamik ve potansiyeli yüksek bir toplum için bu gerçekten üzücü. Bir ülkenin değerli insan kaynağını kaybetmesi, büyüme ve gelişim sürecini de doğrudan etkiliyor.
Melda Sherman: Gelecek planlarınız neler?
Berna Yeltekin: Gelecek planlarımda, yaratıcı ve ilham verici projelerde yer almayı, tasarım ve mimarinin estetikle işlevselliği buluşturan yönlerini keşfetmeyi hedefliyorum. San Francisco’da profesyonel çevremi genişletirken, ilerleyen yıllarda uluslararası projelerde de çalışarak küresel anlamda katkıda bulunmak istiyorum. Sektörde daha sürdürülebilir ve adil bir yapı kurmak ise en büyük hayallerimden. Mevcut iş yapısını değiştirmek, kâr odaklı anlayıştan uzaklaşarak, emeğin hakkını veren bir sisteme katkıda bulunmak istiyorum.
Bunu gerçekleştirirken sürdürülebilir malzemelerin önemine inanıyorum. Zehirli kimyasallardan uzak, sağlıklı ve çevreye duyarlı malzemeler kullanarak mimari projelerde “well-being” yani refah odaklı bir iç mekan tasarımı hedefliyorum. Geri dönüşüm de burada önemli bir unsur; ancak tesis eksikliği dikkat çekici bir sorun. İlerleyen yıllarda geri dönüşüm tesisleri gibi önemli projelere yatırım yaparak çevreye daha fazla katkıda bulunmayı hayal ediyorum. Uzun vadede, sektörü yeniden tanımlayarak sürdürülebilir firmalarla iş birliği yapmayı, çalışma koşullarında eşitsizliğe karşı daha sağlam durmayı ve sınır meseleleri gibi önemli toplumsal konularda da etkili olmayı hedefliyorum.
Melda Sherman: Dünyadaki birçok insan hayatını değiştirmek istiyor. Hatta başka ülkelere taşınmak istiyorlar. Onlara ne söylemek istersin?
Berna Yeltekin: Şunu söyleyebilirim ki, hayatınızda büyük değişiklikler yapmak istiyorsanız, bu hedefinizden vazgeçmeyin ve sabırlı olun. Şu an bu hayale ulaşmak zor görünse bile, elinizdeki imkanların kıymetini bilerek fırsatları değerlendirin. Hayatta değişim ve dönüşüm, gelişimin doğal bir parçası ve bazen zorlu gibi görünse de, sizi daha mutlu ve tatmin olacağınız bir yere götürme gücüne sahip. Her şeyin bir zamanı var; kendinize inanın, karşınıza çıkan her fırsatı keşfetmekten çekinmeyin ve bu yolculuğun sizi daha güçlü kılmasına izin verin.
Melda Sherman: Amerika’ya taşındığından beri komik bir anın var mı?
Berna Yeltekin: Amerika’ya taşındığımdan beri birçok komik anım oldu, ama son zamanlarda yaşadığım bir olay gerçekten akılda kalıcı. Son dönemde bolca networking yapıyor, sürekli yeni insanlarla tanışıyorum. Bir etkinlikte, yeni tanıştığım bir arkadaşımla sohbet ediyorduk; derken başka bir katılımcıyla daha tanıştık. Sohbet ilerlerken, kısa bir ara verip lavaboya gittim. Bir süre sonra Instagram’dan “Hadi, neredesin, gelmiyor musun?” diye bir mesaj aldım. Önce, etkinlikte birlikte geldiğim arkadaşımın yazdığını düşündüm. Ancak fark etmeden, etkinlikte tanıştığımız diğer kişiyle yazışıyormuşum ve yanlış kişiyi arkadaşım sanarak oldukça uzun bir sohbete dalmışım! Bu durumu ancak ertesi gün fark edebildim ve gerçekten çok gülünç buldum. Bu olay, yeni tanıştığım insanlarla etkileşimde biraz daha dikkatli olmam ve onları tanıyarak değer vermem gerektiğini hatırlatıyor.
Melda Sherman: Son olarak, evrene bir mesaj gönderdiğini hayal et! Ne söylerdin?
Berna Yeltekin: Evrenden huzur ve neşe istiyorum. Her şeyin bir kaos içinde ilerlediği dönemlerden çıkmam için bana güç yollasın ve ufkumu açsın. Birbirimizi daha iyi anladığımız ya da benim dünya çapında ünlü bir filozof olduğum bir yere ışınlayabilir beni. İletişim kurmak, farklılıklarımıza rağmen ortak noktalar bulabilmek; tüm dünyanın daha yaşanabilir ve huzurlu bir yer olmasını sağlıyor. Empati ve hoşgörü ile ben bu isteklerimi gerçekleştirebilirim; evrenle beraber çalışabilirim.
Bu güzel röportaj için teşekkür ederiz.
Melda SHERMAN