Sevgili dostlar, muhteşem bir sonbahar gününden merhaba. Zaman su gibi akmış ve koca bir ayı bitirmişiz. İşte yine beraberiz. Ve ben yine çok heyecanlıyım. Çünkü bu ay sizinle Meksika’ya, daha doğrusu Meksika’nın Oaxaca şehrine gidiyoruz.
Meksika deyince ilk akla gelenler tekila, kaktüs, acı sos, tako, güvenlik, Frida ve Cancun kelimeleri belki de. Ama durun! Hayır, olamaz bu kadarla kalamaz! Neden mi? Başlıyorum anlatmaya o zaman… İçinde doğduğumdan miii yoksa sonbaharın hüzünlü tarafına aşık olduğumdan mı neden bilmem ama Kasım ayı pek bir özeldir benim için. Dolayısıyla geçtiğimiz yıl kendime bir doğum günü hediyesi vermek istedim ve aslında 8 yıl önce ilk kez deneyimlemiş olduğum, tadı damağımda kalan, herkesin hayatında deneyimlemesi gerektiğini düşünerek ayrıldığım ‘Ölüler Günü’ kutlamalarına katılmak üzere Oaxaca’ya yollandım. Oaxaca yazılıp VA HA KA diye okunan bu muhteşem şehir dünya mirası listesindedir ve bu bayramı deneyimlemek için en iyi yerlerden birisi olarak kabul edilir.
Oaxaca’ya Mexico City’den uçakla ulaşabileceğiniz gibi kara yoluyla da gidebilirsiniz. Her iki seyahatimde de grupla birlikte olduğum için ulaşımım otobüsle oldu. Hatta Mexico City’den ayrıldıktan sonra Keops (Giza) Piramidi’nden neredeyse 4 kat daha büyük Cholula Piramidi ve arkeoloji alanının bulunduğu Puebla’da bir gece konaklayıp ertesi gün yaklaşık 5 saat sürecek araç yolculuğu ile Oaxaca’ya ulaştık.
Ilıman iklimi olan Oaxaca zengin kültürü, kendine özgü mutfağı ve kutlamalara olan düşkünlüğü sayesinde birçok seyyahın listesindedir. Oaxaca vadisinin tarihi M.Ö. 11.000’lere kadar uzanır. Oaxaca çok sayıda yerli topluluğa ev sahipliği yapar. Bu gruplar, bölgenin kimliğini şekillendirmeye devam eden zengin bir tarihe ve geleneklere sahiptir. Deniz seviyesinden yüksek verimli vadide yer alan Oaxaca’da bölgenin en eski medeniyetlerinden Zapotec ve Mixtec halkı mısır ve kabak da dahil olmak üzere çok çeşitli bitki ve hayvanı evcilleştirmiştir. Ananas, avokado, fasulye, kakao, acı biber, domates, balkabağı Oaxaca’nın verimli topraklarında yabani olarak yetişmekteydi. İşte bu nedenle bölge mısır ve kabağın doğduğu yer olarak bilinir. Ve yine tüm bu nedenlerle Oaxaca, Meksika’nın gastronomi başkentlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yani buraya gelecek ve yemek yerken kendinizden geçeceksiniz!!! Oaxaca mutfağına, başka hiçbir yerde bulamayacağınız farklı lezzetleri ve kombinasyonları nedeniyle aşık olacaksınız.
Yemek ve mutfak demişken, Meksika mutfağının vazgeçilmezi mole’den bahsetmeden geçip gitmek olmaz tabii ki. Mole, Oaxaca mutfağının kalbidir. Geleneksel tariflerde içine 100’den fazla malzeme koyulduğu söylenen bu sos; kakao, çok sayıda aromatik baharat, acı biber ve özenle seçilmiş malzemelerin muhteşem karışımıdır. Özellikle tavuk etlerine çok yakışan ‘mole’ taco’dan enchilada’ya birçok yemekte kullanılıyor. Ve tabii ki Oaxaca her biri kendine özgü lezzeti olan farklı mole çeşitlerini tadabileceğiniz en doğru adrestir. Oaxaca mezcal’ın anavatanıdır. Genel olarak Meksika’yi tekila ile özdeşleştirmiş olsak da benim için artık Meksika= Mezcal diyebilirim. Tütsülenmiş tadı olan bu içki Oaxaca eyaletinin her yerinde yetişen agaveden yapılır. Genellikle sade olarak yudumlanır veya kokteyllerde kullanılır. Mezcal üretimi Oaxaca’da köklü bir gelenek olduğu için buralara kadar gelmişken bu içkinin nasıl yapıldığını da görmeden olmazdı tabii ki…
Kendimi yeme içme konularına daldırmış giderken belki de içinizden “Eeee hadi ama nerdekaldı şu Ölüler Günü meselesi” diyorsunuz tam da şu anda. Peki, öyleyse nedir bu Ölüler Günü?
Ölüler Günü (Día de los Muertos), ailelerin ölen yakınlarının ruhlarını yemek, içecek ve kutlama içeren kısa bir buluşma için geri karşıladığı bir Meksika bayramıdır. Geleneksel olarak 1 ve 2 Kasım’da iki gün boyunca kutlanır. Temelinde yatan inanış şöyledir: Ölüler hala topluluğun üyeleridir, hafızasında ve ruhunda canlı tutmalıdır ve Día de los Muertos sırasında geçici olarak dünyaya dönerler. Cennetin kapıları 31 Ekim’de gece yarısı açılır ve çocukların ruhları 24 saatliğine ailelerine katılabilir. Yetişkinlerin ruhları ise aynısını 2 Kasım’da yapabilir.
Kutlama sadece ölüleri onurlandırmakla ilgili değil, aynı zamanda hayatı kutlamakla da ilgilidir. İnsanlar renkli kostümler giyer ve yüzlerini ölüm ve yeniden doğuşun sembolü olan kafatasları olarak boyarlar. Geçit törenleri ve müzik vardır ve sokaklar tamale (mısır koçanı ile hazırlanan bir yemek) ve pan de muerto (yaşam ve ölüm döngüsünü simgeleyen tatlı bir Meksika ekmeği) gibi geleneksel yiyeceklerin kokusuyla dolar. Papel pikado yani tam anlamı delinmiş kâğıt olan Meksika kâğıt sanatı sokakları süsler.
Aileler, kadife çiçekleri, mumlar, yiyecekler ve ölen kişinin fotoğraflarıyla süslenmiş ofrendalar veya sunaklar inşa ederek festivale hazırlanır. Ofrendalar ayrıca, festival sırasında ailelerini ziyaret etmek için yaşayan dünyaya geri döndüklerine inanılan ölen kişinin en sevdiği yiyecek ve içecekleri de içerir.
Haydi, o zaman hep birlikte sıcak bir Kasım ayının 1’e gidiyoruz… Oaxaca’ya. Karnaval havasına bürünmüş bir şehir. Sabah saatleri olmasına rağmen kostümler giyinmiş, yüzleri boyalı her yaştan insan ellerinde davullar ziller dans edip şarkılar söyleyerek şehrin sokaklarında devasa kuklalarla (mojiganga) geçit yapıyorlar. Kostüm demişken burada bir parantez açmak istiyorum. Bu özel günü pek çok ülkede kostüm giyilerek kutlanan Cadılar Bayramı ile karıştırmamak gerekiyor. Ölüler Gününde kutlama yapanlar, kadınlar için “Catrinas” ve erkekler için “Catrines” adı verilen iskeletler gibi giyinirler. La Catrina, Ölüler Günü bayramının bilinen bir simgesi olup, ölümlülüğün ve toplumsal hiyerarşiye meydan okumanın bir temsilidir. Cadılar Bayramında Catrina gibi giyinmek ise pek hoş karşılanmayan bir durumdur. Çünkü ‘Ölüler Günü’ manevi bir bayramdır.
Şehirden inanılmaz bir enerji yükseliyor. Köşe başlarında insanların yüzlerine boya yapan sanatçılar. Hemen giriyorsunuz sıraya. Beğendiğiniz bir yüz boyasını yaptırıyorsunuz. Karışıyorsunuz bu çılgın kalabalığa, başlıyorsunuz dans etmeye.
Asıl olay gece başlıyor. Gece olunca ölülerinin dinlendiği mezarlıklara akın edecekler. Mezarların başında hazırladıkları sofralarda yemek yiyip, mezcallerini içecek, sohbet edecek ve ölülerinin sevdikleri şarkıları çalıp söyleyecekler… Sadece mumların, fenerlerin ve ışıklı süslemelerin aydınlattığı mezarlıkta sabaha kadar kalabilirdim. Bana öğretilenlerden çok başka bir şekilde, insanların ölümü ve yaşamı karşılayışı karşısında büyülenmiş gibiydim. Oradan ayrılırken bir kez daha bu deneyimi yaşamayı kafama koyarak otelime döndüm.
Tam 8 yıl sonra ikinci kez gidişimde de benzer hislerleydim. Bu kez kutlamalar için hazırlıklıydım. Eşimle kostümlerimizi alıp gelmiştik ve otelimizde yüz boyamalarımız yapıldı. Hatta grup olarak, kaybettiğimiz yakınlarımız için bir de sunak hazırlamıştık. Önce sokaklardaki çılgın kalabalığa karıştık, akşam olunca da Panteón Viejo Xoxocotlán mezarlığına gittik. Kalabalığa karıştım ve mezarların başında kaybettikleri ile buluşan insanların ikramlarını kabul ettim. Mezcal reddedilecek gibi değil açıkçası. Biraz çekinceyle ve izin isteyerek fotoğraflar
çektim ve neredeyse sabaha karşı yine karmakarışık duygularla otelin yolunu tuttum.
Ertesi gün buraya kadar gelmişken Oaxaca yakınlarında Meksika’nın Pamukkale’si diyebileceğim Hierve el Agua’ya doğru yola çıkıyoruz. Planımız müthiş̧ bir manzaraya karşı Hierve el Agua’nın sularında yüzmek. Hava ideal yaz havası kıvamında.
Kalbim bir kez daha Oaxaca’da ve hatta Meksika’da kalarak ayrılıyorum. Bir sonraki Meksika seyahatimi Mexico City’ye yeme-içme gezisi olarak yapmaya karar veriyorum. Simdiiii ben bunları neden anlattım?? Haydi o zaman sonraki Meksika yolculuğuna toplaşıp hep birlikte çıkıyor muyuz?? Yoksa daha başka diyarlar peşinde mi olalım? En iyisi bir sonraki buluşmamız Boston’da olsun. Her ne kadar bir göçmen kuş olsam da kendimi inanılmaz ait
hissettiğim Boston’u gezelim. Kalın sağlıcakla sevgili dostlar… Ah unutmadan bir film önerisi gelsin o zaman: Coco (2017) Dilerseniz syakinoglu@gmail.com adresimden veya @saraonroad Instagram hesabımdan bana ulaşabilir, Meksika ile ilgili merak ettiklerinizi yazabilirsiniz.
Sevgiler…
Sara Bozdemir
Instagram: @saraonroad