Pazar, Temmuz 7, 2024

info@arttmodernmiami.com

Sanat, Sanatçı, Yenidünya Düzeni ve Benim Harika Kaos’um!

-

|

Hey, herkese merhaba…

Geçen seneden beri görüşemedik J Herkes nasıl acaba?

Adettendir; yeni yılda tüm insanlığa; önce sağlık, sonra mutluluk, beraberinde huzur ve daimi barış diliyorum.

Yeni yıla adım attığımız şu günlerde bu defa size; sanat, sanatçı, yenidünya düzeni ve kaostan bahsedeceğim. Bunu yaparken de konuların üzerinden küçük nüanslarla geçip, çok kafa ütülemeden yazımdan zevk almanızı hedefliyor olacağım…

Ünlü Alman filozof, filolog, şair ve besteci olan Friedrich Nietzsche, “Gerçekler yüzünden, ölmemizi önleyecek bir şey varsa o da sanattır” demiş.

Gerçekten de sanat tedavi eder, iyileştirir, onarır ve güzelleştirir. Kendisini sürekli geliştirip yenileyerek işlevini yerine getirirken insan ve yaşam unsurları ile hareket eder. Sürekli olarak arayışı, sorgulamayı, direnmeyi ve değişimi aktif halde tutar. Coşku, tutku ve bilinçle içinde bulunduğu çağa taraf ve tanık olur. Çoğu zaman da aykırı ve düşünmeden hareket eden bir yapısı vardır. Ve bu özelliğinden dolayı da var olan düzenin gerçeklerini baz alarak, söylemek istediklerini farklı yollardan söyler. Gerçekler yüzünden ölmemek için elimizde sanat var.

Picasso ise sanatı farklı bir şekilde tanımlar. Picasso’ya göre sanat bizim gerçeği kavramamızı sağlayan yalanlardan ibarettir. Ona göre “Hepimiz sanatın gerçek olmadığını biliriz. Sanat bizim gerçeği kavramamızı sağlayan bir yalandır.”

Geçmişten bugüne tarih içinde tüm öğretileri düşününce insan yaşamının birikimini geleceğe taşıyan sanatın bir duruşu olduğunu görürüz. Günümüz kapitalist sömürü düzeninde kendine özgü değerleriyle iktidar ve sermaye karşısında dik durmaya çalışan sanat, içinde bulunduğu düzenin çarkına kendisini kaptırmamaya, teslim etmemeye gayret etmektedir. Çünkü sanat toplumun omurgasıdır.

Diğer taraftan sanat ile sanatçı ayrı düşünülemez. Bir bütündür. Sanatçılar sanat yapan yaratıcı üreticilerdir. Sanatçı yaşadığı çağın ruhunun kavratılması ve yansıtılması bakımından geçmişle gelecek arasında bir köprü kurulmasına aracı olur.

Maalesef küreselleşme ile sanat – sanatçı, kapitalist sistemde ekonomik bir unsur olarak görülmeye başlanmıştır. Kendilerine küresel politikaların örtbas edilmesi, kitlelerin yönlendirilmesi, iktidarların sürekliliklerinin sağlanması noktasında bir takım görevler yüklenmiştir. Küresellerin yarattığı emperyalist kültür hoyrat ve tanıdık olmadığımız duyarlılıkları ile sanatı sanat olmaktan çıkarmıştır. Gerçek işlevinden uzaklaştırarak kendi politik çıkarlarına hizmet eder duruma sokmuştur.

Lakin günümüzde sanatçıların, zenginlerin kapılarında bekleşen insanlar haline gelmesi anlaşılması zor, alışması, sindirilmesi daha zor bir gerçekliktir!

Dijitalin etkisinin hiç olmadığı kadar görüldüğü bu devirde teknoloji ile birlikte zahmetsiz, insansız ve yaşamsız bir sanat için iletişim araçlarının gücünün seferber edildiğine şahit oluyoruz. Zihnimizden geçen düşüncelerin birbirini tetikleyerek aktığını varsayarsak, insanın varlığını sürdürebilmesi artık kritik bir sona dayandı diyebiliriz. Dijital araçlarla, onları doğal kabul edebilecek kadar genç yaşta karşılaşan sanatçı bir nesil ile yol aldığımızı da hesaba katarsak işimiz gayet zordur.

Baktığınızda sanal dünya ile ruhsuz bedenlerin gezindiği sanattan, adeta insan ve yaşam unsurları çıkartılmak istenmektedir. Yapay zekâ bunun son örneğidir. Hayatımızı kolaylaştırması bir yana, yapay zekâ aslında heyecan ve umut vermekle birlikte, var olan dengeleri değiştirmekte, insanların mesleki gelecekleri ile ilgili kaygılarını da arttırmaktadır.

Diğer taraftan da olasılıkların her zaman sınırlarda gezindiği şu günlerde yaşadığımız zorlukların fırsatlar yarattığının ve yeni tanımlamaların ortaya çıktığının farkındayız. Kendimizi ortaya atarak değişimi kucaklıyor ve bambaşka bir düzene ait dönüşümü kabul ediyoruz. Lakin şunu da düşünmeden edemiyoruz: Hey! Yoksa bu bir kaos mu? İnsan hayatını sürdürebilmek için kaçınılmaz olarak kurduğu düzenin geldiği nokta kaos ise, bu noktada tekrar yeni bir düzene ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz. Biliyoruz ki kaos teorisi, evrendeki düzensizliğin bile aslında bir düzeni olduğunu vurgular. Ve bize dağınıklık ile yaratıcılık arasında beklenmedik bir bağ olduğunu gösterir. Ufak tefek plan değişikliklerinin, tanımadığımız insanların ve öngöremediğimiz olayların bizde endişe ve öfke uyandırarak yeni fikirler ve fırsatlar üretmemizi sağlayabildiğini biliyor muydunuz?

Yetmişli yılların başında, Edward N. Lorenz’in bilgisayarında hava durumuyla ilgili hesaplamalar yaparken yaklaşık 1/1000 değerindeki küçük bir değişikliğin oldukça farklı sonuçlar yarattığını fark etmesiyle ortaya çıkan bu teori başta matematik olmak üzere birçok bilim dalını etkiledi. Lorenz 1972 yılında araştırmasıyla ilgili oldukça dikkat çekici bir örnek verdi:

Amazon ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpması, Amerika’da fırtına çıkmasına neden olabilir.

Peki, bu ne demek oluyor? Lorenz’e göre; dünya üzerinde ki tüm canlılar birbirleriyle ilintilidir. Her şey birbirine zincirleme olarak etki eder ve yaşamı var eden bu döngüdür. Hayatımızda önemsiz görünen her ayrıntı, çok basit düzeyde yaptığımız her hareket aslında ya bizim ya da başkasının hayatının akışını bir şekilde etkiler.

Mesela süregelen savaşlar ve savaşların açtığı yeni cephelerle artan milyonlarca göçmenin yarattığı kaos. Savaş ile birlikte yok olan hayatlar, umutlar, kültürler, ülkeler.

Mesela salgın hastalıklar ve bunun neticesi olarak tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi ile insan ve iş gücü kayıplarının yarattığı kaos.

Mesela iklim krizi, ekonomi, siyaset, eğitim, güvenlik, sağlık vb. ile birlikte toplumlara yansıması… Ki, uzun süre iklim krizine yönelik protestolarda sanat eserlerinin kullanıldı. Bunun işe yarayıp yaramadığını sanatçı, sanat tarihçisi, yazar ve akademisyenler tartıştı ve hala tartışılıyor.

Mesela son günlerde Jeffrey Edward Epstein davası. Dava ile birlikte hepimizi derinden etkileyen ortaya saçılmış isimler ve bilgiler. Tüm dünyanın yakından tanıdığı, güvendiği veya sempati duyduğu isimlerin bu davanın içinde olmasının yarattığı utanç, kızgınlık, hayal kırıklığı ve öfke ile toplumsal olarak ister istemez içine daldığımız kaotik ruh hali.

Küreselleşme, kapitalizm, yeni teknolojiler… Gördüğünüz üzere bu örnekleri çoğaltabiliriz. Seç beğen al. Birbirinden farklı envai çeşit durum ve yarattığı kaos. Hepimiz bir şekilde bunlara maruz kalıyoruz. Bunların sonuçlarını inceleyebilir, konuşabilir, tartışabiliriz. Ama yok sayamayız. Küçük veya büyük, yaşadığımız kaosların bugüne kadar sanatı, sanatçıyı nasıl şekillendirdiğine hepimiz şahit olduk, oluyoruz. Şimdi size bir kaç soru:

Sizce de dünya, yaşanılan bunca şeylerle birlikte aslında süregelen kaotik bir süreçten mi geçiyor?

Sanat, kapitalizme ve emperyalistlere teslim olduğu şimdilerde; tıkandı mı yoksa aksine yaratıcılık anlamında kışkırtılıyor mu?  Burada yaratıcı kaostan söz edebilir miyiz?

Bana kalırsa kaos ortamlarının yerel ve evrensel kültürlerde yaratıcılığımız üzerindeki etkileri yadsınamaz. Sanatçının yaratıcılığının gelişimindeki en önemli etken çevresidir. Yaratıcılık doğuştan gelir ve çevreden etkilendiği oranda gelişir.

Dünyada uzun zamandır hâkim olan düzenin sanat ve sanatçıyı sıkıştırdığı yer belli. Öngörülemez, ele geçirilemez ve bilinmez olandan yana seçimini yapan sanatçılar kaotik ortamlarda daha cesaretli ve cesur olmaları gerektiği gerçeğiyle çoktan yüzleşmiş ve bununla yaşamasını öğrenmiştir. Farklı yollardan geçerek aynı gerçeklere, hisler üzerinden ulaşmanın gücüne sahip sanatta gidilecek yol bellidir. Ve eminim hepimiz kendi yaratıcı kaosumuzdan faydalanıyoruzdur.

Ortaya çıkan her şey bunların toplamının sonucudur. Kaosunuzu sevin. Kaosu kendi avantajınıza çevirmenin yollarını arşınlayın.

Yazımın başlarında Friedrich Nietzsche den alıntı yapmıştım. Kapanışı da yine kendisinden yapayım:

“Size söylüyorum: dans eden bir yıldız doğurabilmek için insanın içinde hâlâ kaos olması gerekir. Size söylüyorum: içinizde hala kaos var.”

– Friedrich Nietzsche (Böyle Buyurdu Zerdüştü)

Kendimizden dans eden yıldızlar yaratma niyetimiz varsa eğer, üstat tüyoyu vermiş.

Ruhunda kaos olmalıdır ki, parlayan bir yıldız yaratabilesin.

Kaosu kucaklasak mı, kucaklamasak mı? Kararı size bırakıyorum.

Sizin kaosu yönetme şekliniz ne? Kaotik durumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum…

Kamil Çakır

İnstagram: kamilcakirstudio

Share this article

Recent posts

spot_img

Popular categories

spot_img
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz