Çarşamba, Aralık 25, 2024

info@arttmodernmiami.com

Viyana’ya 5 Çayına Davetlisiniz!

-

|

Evet, doğru tahmin ettiniz; Viyana’ya gidiyoruz! İhtişamlı sarayları, muhteşem bulvarları ve parkları ile hayalinizin sınırlarını zorlayan bir şehre davetlisiniz. Yürüyüş yaparken yanınızdan hızla geçen at arabaları ve olabildiğince zengin, yaldızlı, avizelerle aydınlatılmış konser salonları ile sizi bir masalın içine çeken bu etkileyici şehir Avusturya’nın bir film seti gibi adeta! Viyana’nın yarısından çoğu yeşil park alanı olduğu için aynı zamanda size huzuru da vaat ediyor.
Gezime Viyana’nın tarihi kalbi Innere Stadt’tan başlıyorum. Yaşadığımız yüzyıldan uzak bir rüyanın içinde gibi hissederek bölgeye ayak basıyorum. 1.bölge diye adlandırılan bu alan turistler için gerçekten cazip bir rota! Eğer bir de törenlere denk gelirseniz, çok şanslısınız. Başımı kaldırıp binalara baktığımda süslü barok mimarisi şaşırtıcı derecede güzel olduğu için beni hayrete düşürüyor. Viyana’nın kalbinin attığı yer burası diyebilirim. Gökyüzüne doğru yükselen Aziz Stephen Katedrali, telkari kuleleri ve şevron kiremitli çatısıyla gotik yapılı binalar arasında adeta bir şaheser! Eğer hala yorulmadıysanız ve 343 basamak tırmanabilirim diyorsanız, Viyana’nın ormanlık bölgesindeki muhteşem bir manzarayı izlemek için güney kulesini ziyaret edin derim, asla pişman olmayacaksınız.

Valsin, klasik müziğin ve Habsburg cazibesinin Viyana’sı seyahat rotalarında her zaman en üstte yer alıyor. Nedenine gelince, eskinin ve yeninin yumuşak geçişlerle harmanlandığı bir şehir olması. Şehri keşfederken arka sokaklardaki mahallelere ve kafelere girip soğuk görünümlü Viyanalılara dostça bir “Grüss Gott” (merhaba) demeniz havayı yumuşatabilir.☺ Benden söylemesi!

Bir sonraki rotam olan Hofburg’da bulunan İmparatorluk Sarayı’nın girişinde uzanan kuyrukları atlamak için erken bir başlangıç yapıyorum. Sarayda yer alan ışıltılı devlet dairelerine ve taç mücevherlerine bakmak için önceden rezervasyon yaptırdığım için girişim çok hızlı oluyor, size de tavsiye ederim. Sonrasında ise yine Hofburg’da İspanyol Binicilik Okulu’nun etrafında zıplayıp oyun oynayan meşhur Lipizzaner atlarına denk gelip bol bol fotoğraf çekiyorum. Ayrıca, Burgkapelle’deki Pazar ayinine de şahitlik edip gezimi renklendiriyorum.
Birbirinden güzel sarayların tadını çıkarmak için Savoy Prensi Eugene’in evine hızlı bir yolculuk yapıp U-Bahn’a ( Viyana metrosu) biniyorum. Meşhur “Öpücük” eseri dâhil olmak üzere Klimt başyapıtları ve Versailles’dan ilham alan resmi bahçeleri ile coşkulu barok Belvedere Sarayı beni görkemli bir şekilde karşılıyor. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan 1.441 odalı Schönbrunn Sarayı’nı, muhteşem köşkleri ve fıskiyelerle dolu bahçelerini gezerken zamanda yolculuk yapıyorum adeta! Buraya bir not düşmek isterim. Aynalı Oda, altı yaşındaki Mozart’ın halka açık ilk performansıyla İmparatoriçe Maria Theresa’yı büyülediği yer olarak hafızalara kazınmış. Mutlaka görülmeli!
Viyana denince akla ilk gelen sanat olduğu için geziniz sırasında akıllıca seçimler yapmanız gerekiyor. Yoluma çıkan bir galeriye bir saatliğine dalıp zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden üç saat sonra çıkmışlığım oldu  Neoklasik tarzda mimarisi olan Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi) buzdağının sadece görünen kısmı! İçeri adım attığınız anda eserlerin arasında bir girdabın içinde gibi hissetmeniz çok doğal.

MuseumsQuartier, Viyana’nın Neubau ilçesinde bulunan, eski ve yeni başta olmak üzere sanat ve müzelerin oluşturduğu bir binalar topluluğu. Burada yekpare galeriler, kafeler ve açık hava avluları renk değiştiren Enzo şezlonglarla donatılmış, görülmeye değer! Dünyanın en büyük Schieles koleksiyonu Leopold Müzesi’nde sergileniyor ve sanatseverlere olağanüstü bir 20. yüzyıl sanatı yelpazesi sunuyor. Bu ihtişamlı eserleri de gördükten sonra geniş avlularda serpiştirilmiş sanat eserlerinin arasından süzülerek buradan ayrılıyorum.
Ringstrasse (ya da Viyanalıların deyimiyle ‘Ring’) İmparator Franz Josef’in 19. yüzyıldan kalma gösterişli bulvarı sarayların, parkların, büyük otellerin ve kahve dükkânlarının etrafında yaklaşık üç mil boyunca uzanıyor. Burası daire şeklinde büyük bir bulvar. Gezmeye doyamıyorum. Yorulunca ve şehir alacakaranlıkta parıldamaya başladığında Schwedenplatz’da tramvay 1’e binip Viyana Devlet Operası gibi simge yapıların önünden geçiyorum. Gayet eğlenceli!

Konaklamak için Viyana’nın 1. bölgesi Innere Stadt beş yıldızlı süslemelere sahip büyük otelleri ile tarihi olayların içindeymişim gibi hissettiriyor bana! Ring’deki bir sarayda bulunan Hotel Imperial’in mermer süslerle donatılmış romantizmi bana bolca ilham veriyor. Hotel Sacher ise ünlü çikolatalı pastaları ve kekleri ile eski tarz bir zenginliğe sahip. Do&Co Hotel ise St Stephen Katedrali ise manzarasıyla kalbimi fethediyor! Seçim sizin!
Merkezden uzaklaşıp arka sokaklara doğru yürüdüğümde daha fazla sosyal ortamlarla karşılaşıyorum. “Prater” Viyana’nın meşhur cazibe merkezi! Dünyaca ünlü lunaparkı ile Viyana’yı temsil ediyor. Bowling salonları, sinemalar, kafeler ve lunapark oyuncaklarıyla donatılan park, günümüzde Viyanalıların buluşma noktalarından ve mutlaka listenize dâhil edin! Ben de biletimi alıp hemen dönme dolaba biniyorum ve Tuna nehrini yukardan izliyorum:) Parkın diğer önemli noktalarından biri de Prater Ziehrer anıtı. Destansı güzellikteki anıt 1960’da besteci CM Ziehrer için yapılmış. Bol bol fotoğraf çekip bu anları ölümsüzleştiriyorum. Sanat ve eğlence için şehrin 2. 7. ve 8. bölgelerini tercih ediyorum tavsiye üzerine! Siz de notunuzu alın 

Şimdi yeme, içme zamanı! Avusturya’nın dünyevi başkenti, en son mutfak trendini benimseme konusunda bir numara! Birinci bölgenin ilerisindeki mahallelere girdiğinizde çok şey bulacaksınız – örneğin; bir sosis şnitzel sipariş verip afiyetle yiyebilirsiniz. Geleneksel yemekler için Viyana’nın her yerinde, hesaplı öğle yemeği spesiyalleri ve Tafelspitz (yaban turplu kızarmış sığır eti) gibi doyurucu yemekler yiyebileceğiniz ahşap panelli Beisln’ler (tavernalar) bulunmakta. Ben hepsinden azar azar tatmayı tercih ediyorum. Tatları muhteşem! Naschmarkt ve Karmelitermarkt gibi gıda pazarları uygun fiyatlı öğle yemekleri, piknikler ve atıştırmalıklar için harika. Albertinaplatz’daki Viyana Devlet Operası’nın hemen arkasındaki Bitzinger gibi bir sosis standında hardallı bir sosis veya Käsekrainer (peynirle doldurulmuş tütsülenmiş sosis) öğle yemeğiniz olabilir. Neden olmasın?
Bildiğiniz gibi pastacılık Viyana’da adeta bir sanata dönüşmüş durumda! Fransızların idam edilen meşhur kraliçeleri Maria Antoinette’in bir Viyanalı olduğu ve aslında “Ekmek Bulamazlarsa Pasta Yesinler” sözünün de nereden geldiğini şimdi daha iyi anlıyorum. O yüzden hiçbir Viyana gezisi, bir Kaffeehaus’ta (kahvehane) sohbet ederek, pasta yiyerek, insanları izleyerek bir saat geçirmeden tamamlanmış sayılmıyor. O halde ben de sizi beş çayına davet ediyorum  Buyurunuz lütfen! Benim tercihim Cafe Gerstner! Klimt Müzesinin hemen yanında olduğu için Klimttorte isimli özel bir pasta var menülerinde. Enfes çikolatalı pastanın üzeri marzipan ismini verdikleri badem ezmesi ile süslenmiş. Yetmemiş, üstüne de Klimt’in meşhur tablolarından birinin küçük resmi yerleştirilmiş  Herkese afiyet olsun!☺ Bu arada pasta ve çay tercihinizi mermer sütunlu Café Central ve ciddi atmosferli Café Sperl’den yana kullanabilirsiniz. Seçenek çok!
İlk gün Hotel Lamée’de bir kokteyl, sonraki gün ise Sofitel’deki Das Loft’ta çatı katında bir spritzer (kokteyl) eşliğinde manzarayı izleyerek günü şık bir şekilde tamamlıyorum. Yerlilerle sohbet ederken öğrendiğim kadarıyla uzun yaz akşamlarında, gün batımı içkileri ve üzüm bağları manzaralı akşam yemeği için şehrin kenarlarındaki tepelerde bulunan Heuriger (şarap tavernaları) tercih ediliyormuş. Heuriger” Viyana dilinde şarap tavernası anlamına geliyormuş. Bu küçük ama sevimli, rüstik mekânlara ulaşmak için Viyana şehir merkezinden Heuriger’e ulaşmak çok kolay. 38 numaralı tramvay sizi Grinzing’in kalbine bırakıyor veya Rodaun’a giden 60 numaralı tramvay sizi daha küçük yerel Heuriger’e on dakikalık yürüme mesafesinde bırakıyor.
Ayrıca Kahlenberg’den başlayan ve sizi yamaç boyunca sıralanmış Heuriger’ler arasında dolaştırmak için Cumartesi günleri sefer yapan süper şirin ve sevimli ‘Vienna Heurigen Express’i de kullanabilirsiniz.

Alışveriş zamanı! Şehrin merkezinde bulunan “Goldenes Quartier” isimli bölgede hem lüks markaları hem de Vivienne Westwood Outlet’te indirimli ürünleri bulma şansınız var. Saat ve mücevher merakınız varsa, Viyana’ya özgü iki marka size tavsiyem; Bucherer ve Wagner! Hediyelik eşya almak isterseniz, The Viennastore doğru adres! İlginç mağazalar, galeriler ve boho kafelerle dolu 7. bölge, Neubau ya da Naschmarkt yakınlarındaki Freihausviertel gibi mahallelere gittiğinizde şehrin çok daha rahat bir yönünü görüyorsunuz. Naschmarkt’te bulunan bitpazarında değerli antika eşyalara rastlamanız mümkün. El yapımı ürünlere meraklıysanız, yine 7.bölgede bulunan Spittelberg’de kurulan Handicraft Market’te mücevherler, seramik objeler, ahşap ve cam ürünler size göz kırpacak! Keyifli alışverişler!

Gitmeden önce bilmeniz gereken şeylerden biri Viyana şehrinin yaz mevsiminde çok sıcak, kışlar ise yağan karla birlikte çok soğuk geçmesi. O yüzden mümkünse seyahatinizi İlkbahar aylarına denk getirin ve kalabalıklardan kaçınmak için tatil zamanları ziyaret etmeyin. İlkbahar, parkların çiçek açtığı muhteşem bir ziyaret zamanı olabilirken, sonbahar Viyana’nın üzüm bağlarına ve Heurigen’e (şarap tavernaları) altın günler ve Sturm (genç şarap)getiriyor. Yaz mevsiminde ise partiler, konserler, dans festivalleri ve Schanigärten’de (kaldırım kafeleri) dışarıya taşıyor. Bunlar, dünyanın en büyük ücretsiz açık hava müzik festivalinin Tuna Adası’nı salladığı Eylül ayındaki Donauinselfest’te zirveye ulaşıyor. Son zamanlarda tatil rotalarında sıkça yer alan Noel pazarları için ise Aralık ayında, tüm hızıyla devam eden balolar için Ocak ve Şubat aylarında ziyaret edin. Ne aradığınıza bağlı 
Son olarak işinize yarayacak bilgiler vermek isterim size. Wiener Linien toplu taşıma ağı sayesinde Viyana’yı keşfetmek gerçekten çok kolay ve keyifli! Biletleri internetten veya gişelerden satın alın ve binerken onaylatmayı unutmayın! Büyük oteller ve restoranlar kartlı ödemeleri kabul eder, ancak barlar ve kafeler için nakit bulundurmanızı öneririm. Son gözlemim ise; Viyanalılar havadan sudan konuşmayı pek sevmiyorlar ve ciddi görünümlüler, ancak yazımın başında da belirttiğim gibi bir mekâna girerken samimi bir selamlama “Grüss Gott” (İyi günler) ortamı ısıtacaktır!  Samimi bulduğunuz kişilere rahatlıkla “Hallo” (Merhaba) diyebilirsiniz. Seçenek olarak samimi bir ortamda selam vermek için “Servas” (“Servus” deyiminin Viyanalı şekli) diyebilirsiniz.
Renkli rotalarda yollarımızın kesişmesi dileğiyle,
Kalbinizden güneş ışığı eksik olmasın,
Maviliklerde görüşmek üzere,
Banu Demir
Editör & Şair
Instagram: bluevoyage_blueroute

Share this article

Recent posts

spot_img

Popular categories

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz