Herkese merhaba,
Bugün, sizi, Avrupa şehirlerindeki meydanlara doğru bir düşünce gezisine çıkarıyorum. Gezi boyunca düşünmenizi istediğim bir konu var. Sizin için, bir araya gelmek, toplanmak kavramının neler çağrıştırdığını yazıyı okumaya başlamadan biraz düşünebilir misiniz?
İnsanlar, var olduklarından beri bir arada olma içgüdüsü ve ihtiyacı ile yaşamıştır. Bir toplulukta olmak, yalnız kalmamak, birlik olmak veya aidiyetlik kavramı hayatlarımızın değişmez bir parçasıdır. Bu kavramlar, sosyolojik olarak hayatımızı etkilerken, mimari yönden ise, yaşam alanlarımızı ve çevremizi şekillendirir. Bir arada toplanma ihtiyacı, bizi bir mekâna yöneltir. Yöneldiğimiz alan ise, toplanma sebebi ile oluşur ve tasarlanır. Kafanızda bu olgunun canlanması için eski şehirlerden bahsetmek istiyorum. Antik kentlerden modern şehirlere kadarki yolculukta yok olmayan ve değişmeyen mekânsal oluşumlardan biri de meydanlardır. Bu meydanlar, tüm Avrupa şehirlerinde, günümüzde de aktif olarak aynı amaç doğrultusunda hizmet verir. Bana göre
bu kavramın en güncel örneklerinden biri, geçtiğimiz ay Noel kutlamaları amacıyla Avrupa meydanlarına yılbaşı pazarları kuruldu. Meydana toplananlar, Noel ruhunu bu meydanlarda Noel konseptine göre tasarlanmış pazarlara katılarak tattılar. Bir mimar olarak, mekânın ruhunun ve tasarımının insanların oradaki amacı ve gelenekleri
doğrultusunda oluştuğunu öne sürüyorum.
Bunu, en özele indirgeyecek olursak sofra etrafında bir araya gelme eylemi, meydanlarda toplanma eylemi ile aynı konsept doğrultusunda işler. Şehirlerdeki meydanlar, evlerdeki sofralar ve sofraların bulunduğu odalar gibidir. Bir aile, sofra etrafında toplanır. Bundan yola çıkarsak, masa etrafı, şehrin sakinlerinin (ailenin) bir araya geldiği, dinlendikleri, kavga ettikleri, isyan ettikleri, evlendikleri, ayrıldıkları, güldükleri, ağladıkları, mola verdikleri,
devam ettikleri, pes ettikleri veya cesaretlendikleri ve tüm bu duyguları, eylemleri paylaştıkları alan yaşadıkları şehrin yani evlerinin meydanıdır. Avrupa’da bu alanlar kilise önlerinde oluşmuştur. Kilise önündeki meydanlar, çağlar boyunca değişmez, tanımlı bir alan olarak kalmışlardır. Şehrin tüm sokaklarının kesiştiği yerler bu meydanlardır. Öğrenim hayatımda Milano’da yaşamış biri olarak, Duomo Meydanı benim için böyle bir
yerdi. Şehrin içinde, olduğum yerden ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, bilmediğim sokaklardan geçiyor olsam da eninde sonunda, kendimi Duomo Meydan’ında bulurdum. Şehir, daire şekli çizerek meydanın etrafında dönen bir sarmaldır. Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş kendini meydanda, hayatın ortasında buluveriyorsun. Ben, bu eylemi gün içinde nereye gidersen git, ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş, neler yaşarsan yaşa, gün sonunda eve dönüp ailenle sofra etrafında toplanmaya benzetiyorum.
Şehir ev ise, sofra evin meydanını oluşturur. Evinizde kurulan sofra etrafında toplanma ritüelini, şehrin meydanında deneyimlemek istemez miydiniz? Şehrin sakinlerini, gün sonunda, meydanda kurulan kocaman bir sofra etrafında toplamak ve bu sofrayı, meydanı, toplanma amacına göre tasarlama fikri beni hep heyecanlandırmıştır. Meydanın etrafını saran binaların gölgesinde, birbirinden çok farklı hayatlara sahip olan,
ne kadar uzaklaşırlarsa uzaklaşsınlar, gün sonunda o meydanda kendilerini bulanların oturduğu devasa bir masayı gözlerinizin önüne getirmenizi isteyerek sonlandırıyorum yazımı. Sofranın ve meydanın tasarımını sizlerin hayal gücünüze bırakıyorum.
Hepiniz için afiyetli bir tasarım olması dileğiyle.
SİMİN PAKAKAR
Co-founder of Kanopi Architecture
İstanbul, Türkiye
Instagram: @kanopimimarlik