Türkiye’den merhaba
İstanbul’dan Bonjour
Beyoğlu’ndan Hallo
Galata Kulesinden Ciao
Tüm dillerde barış çağrısı taşıyan ruhumuzdaki bütün kötü düşünceleri alt üst edip karşımızdaki kişiyle diyalogu tek bir renge indiren mesafeleri yok eden insanı insana yaklaştıran ilk adım nedir biliyor musunuz?
Sıcak bir “merhaba”dır.
Ben de “ArtTmodernMiami Gazete”de ilkyazıma bu samimi duygularla başlamak istedim. Yazmak senin için ne ifade eder ya da neden yazıyorsun diye sorulduğunda anlatacak pek çok neden olsa da benim açımdan kısa bir “anı” bu sorunun en güzel cevabıdır. Lisede okuduğum dönemlerdeki eğitim sisteminde bahsetmek istiyorum. Lise eğitiminin ilk yılı sınıflar karmaydı. İkinci yıl ise sınıflar “Fen” ve “Edebiyat” bölümü adı altında öğrencinin ilgi alanına göre ikiye ayrılırdı. Buraya kadar başarılı bir öğrenciydim. Fen derslerini çok sevmesem de edebiyat dersleri sayesinde başarı çıtamı yüksek tutmayı hep başarmıştım. Lise ikinci sınıfın eğitim yılı başlamadan bölüm tercihi yapacağız. En samimi olduğum arkadaşlarım fen bölümünü tercih edince ben de o rüzgâra kapılıp fen bölümüne kaydımı yaptırdım. Her şey yolunda gibi gözükse de ilerleyen günlerde yolunda gitmeyen tek şey benim derslerdeki başarısızlığım olmuştu. “Başarısız olma Nafiye çalış derslerine.” desem de… Ne formüller beni sevdi ne de ben onları. Başarı grafiğim giderek düşmüş formüller arasında iyice bocalamıştım. Peki, şimdi ne olacaktı? Nafiye kendini nasıl kurtaracaktı? Başarısız öğrencinin ilk aklına gelen şeydir kopya çekmek. Ben de kopya çekecektim. İlk kopya denememede sevmediğim derslerin başında gelen fizik dersiyle başlayacaktım. Düşünce iyiydi ama bakın uygulama nasıl oldu?
Fizik öğretmenimizin en belirgin özelliği bütün sınıflara sınavda aynı soruyu sormasıydı. İlk sınavı A şubesine yapmıştı. Heyecanla soruları aldık. Cevaplar hazırlandı. E Nafiye şu soruların cevaplarına çalışsan bunlar başına gelmeyecekti. Ben ne yaptım biliyor musunuz? Arkadaşlarıma uydum. Cevap kâğıdını hazırladım sınav esnasında kâğıtları değiştireceğim. Hadi bakalım başarabilecek misin?
Sınıf sıralamasında en arka sırada oturuyorum. Sınav başladı. Ben sınav sorularına bakıyorum sorular bana. Bu arada aklımdan yeni bir öykünün ilk satırları yaşam buluyor. Çok da heyecanlıyım. Beklemek istemiyorum. Fizik öğretmenini takip ediyorum. En uygun zamanda soru kâğıdını üzerinde cevapların olduğu kâğıtla değiştireceğim. Acemi kopyacının en uygun zamanı olmaz. O panik ve telaş içindedir. Tıpkı benim gibi. Bu arada öykünün gelişme bölümü de beynimde yazılıyor. Fizikçi uzun sınıf koridorunu yürüdü en arkada olan benim yanıma geldi kâğıdıma göz attı ve geriye döndü. İşte tam zamanı dedim. Evet, Nafiye tam zamanı… Birazdan ilk kopya denemenin sonuçlarıyla yüzleşeceksin. Öğretmenin arkası dönükken cevapların olduğu kâğıdı hızla sıranın üzerine aldım. Heyecandan ölmezsem iyidir. Öğretmen bendeki garipliğin farkına mı vardı yoksa nedensiz tekrar geriye mi döndü bilmiyorum. Bana doğru geliyor. Gelme lütfen. Sınav kağıdının önü arkası formül dolu. Ay bayılma numarası mı yapsam ne yapsam derken yanıma kadar geldi. Mimiklerini dans ettirerek tekrar kağıdıma göz atınca olanlar oldu.Bu defa dönüp gitmedi ya!. Kâğıda baktı. Sonra yüzüme baktı. Ben o anları çok hatırlamıyorum. Neredeyim
ne yapıyorum ben kimim hepsi bir anda beynimden silindi. İki dakikada bütün formüller yazılmış bütün sorular çözülmüş “ne çabuk yaptın Nafiye” dedi. “Vallahi” dedim kekeleyerek “birden aklıma geldi.” Kâğıdıma uzandı ve sıradan aldı. “Hadi bakalım dedi aklına gelenleri bir daha yaz.”
O formülleri yazmam imkânsız…
Ben de ne mi yaptım? Biraz önce beynimde dans eden öyküyü fizik dersinin sınav kâğıdına yazdım. Benden sonra birkaç kişi daha yakalansa da sınıfın çoğunluğu yakalanmamayı başarmış. Biz sınavdan sıfır alırken onlar 100 tam puan alarak senelerini kurtarmışlardı. Benim tek tesellim fizikçinin sınavdan aldığım sıfır puanın yanında “öykünü de çok güzel yazmışsın.” demesi olmuştu. Ben o yıl ne yaptıysam başaramamış fizik dersi yüzünden sınıfta
kalmıştım.
Bir de o senelerde sınıfta kalmak vardı. Bir yıl ya beklemeye alıyorsun ya da sınıf tekrarı yapıyorsun. Yok, fen şubesinde bir yıl daha ızdırıp çekmem imkânsızdı. Bir yıl sınıf bekleme seçeneğini seçmiştim. Uzun gayretlerin arkasından derslerimi vermeyi başarmış ve lise son sınıf için edebiyat bölümüne kaydımı aldırmış, özüme kavuşmuş ve tescilli başarıyla da lise hayatımı tamamlamıştım…
İşte o gün bugündür yazarım. Yaşadıklarımı, gözlemlerimi, iç savaşlarımı, hayal edip hayal kırıklıklarımı, geleceğimi, umutlarımı, sevdalarımı, aşklarımı, komşuyu, komşunun tavuğunu hepsinden önemlisi de gözlemlerimi yazarım. O günlerden bugünümün mimarı olan o fizik sınavı edebiyat adına hayatımın en güzel anılarından bir tanesi olmuştur. Sıfır aldığım sınavdaki öykümü de ilerleyen sayılarda sizlerle paylaşmak isterim.
Edebiyatı her zaman çok sevdim. Okumayı, yazmayı ve üretmeyi… Bir gün bu yazdıklarımın kaybolması fikri beni rahatsız edince kitaplaştırmaya karar verdim.
Takvimler 2020 yılının Ağustos ayını gösterdiğinde ilk eserim olan ‘Güzeşte’, ardından 2022 yılının Ocak ayında ‘Serbülent Apartmanı’ okurla buluştu. Serbülent Apartmanı eseri içerisinde bulunan‘Eyvah Dünürler Geldi’ adlı öykü geçtiğimiz bahar aylarında bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında kısa film olarak çekildi. Üçüncü kitabım “Prag’dan Beyoğlu’na Bir Fotoğraf Hikâyesi” ise editör sürecini tamamlayarak basım aşamasına gelmiştir. Aynı zamanda Mersin Gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktayım.
Çok yazacak çok söyleyecek cümlem var. “Sanat, kültür ve yaşamın çağdaş sesi” “ArtTmodernMiami Gazete”de sizlerle buluşuyoruz. İroniyi çok seven ve günlük yaşamında sık kullanan ben “Haydi Gülümse” adlı köşemde günlük yorgunluklardan uzaklaşıp küçük bir tebessüm ettirme sözü vererek sizlere “merhaba” diyorum.
Nafiye BOZKURT.
Instagram: @nafiye_bozkurt_
Facebook: Nafiye Bozkurt