Pazar, Temmuz 7, 2024

info@arttmodernmiami.com

Koşulsuz bir Sevgi Hikâyesi

-

|

Hayatta şanslı insanlardansanız, sizi çok seven ebeveyn veya ebeveynler tarafından büyütülmüşseniz karşılıksız sevginin ne demek olduğunu bilerek büyümüşsünüzdür. Bir başka açıdan da çocuğunuz veya çocukların varsa karşılıksız sevginin nasıl bir duygu olduğunu çok iyi yaşıyorsunuzdur. Ben şanslı insanlardan biriyim, çünkü muhteşem bir anneyle büyüdüm ve karşılıksız sevginin ne demek olduğunu onun sayesinde doya doya yaşayabildim. Bu gün anlatmak istediğim karşılıksız sevgi hikâyesi biraz farklı, çok beklenmedik, benim çok özel olduğuna inandığım ve bu sevgiyi bu şekilde, bu kadar özel biriyle paylaşabildiğim için dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğumu düşündüğüm bir sevgi. Hele ki şu zamanda insanların nefreti sevgiye tercih ettiği, birilerinin hiç çekinmeden başkalarının sevdiklerini kaçırabildiği, bazılarının çocukları öldürmeyi tercih ettiği bir dünya da, geride kalanların hissettiği tarifsiz acıyı anlayamayacağım bir dönemde bu yazıyı paylaşmak istedim. Ne yazacağını seçmenin zor olduğu bir zaman, onun için içinde sevginin, mutluluğun ve hüznün olduğu bir hikâyenin daha doğru olacağını varsaydım.

Bu koşulsuz bir sevgi hikâyesi, sadece bana en yakın olanların bildiği, hepsinin anlamadığı bir sevginin hikâyesi. Bu bana koşulsuz sevginin nasıl büyüdüğünü öğreten, hayatımı defalarca kurtarmış, en kötü günümde ve en güzel günümde beni hiç yalnız bırakmamış birinin hikâyesi…

Onun adı Cesur, bu kızın hayatına 2006 sonbaharında girdi ve 7 Aralık 2019’da ayrıldı…

Hikâyemiz İstanbul Yakacık tarafında bir mimarlık ve mobilya fabrikasında başlıyor. Babasının yanında çalışmaya çalsan, yerini bir türlü ne iş, ne özel, ne sosyal hayatında bulamayan bir kız ile… Bu kız hayatta en iyi yalnızlığı biliyor, tonlarca arkadaşı ile bir arada eğlenirken dahi o oda da yapayalnız olmanın ne demek olduğunu her şeyden daha iyi biliyor. Hayatı boyunca sayısız evcil hayvanı olmuş, her birini diğerinden daha çok sevmiş bu kız, bütün bu canlıların ailenin ortak olarak sahiplendikleri olduğunu çok iyi biliyor. O aslında zaten o güne kadar hiç kimsenin sadece ona ait olan bir sevgisini yaşamanın ne demek olduğunu bilmiyor. Mesela sadece ona ait bir hayvanla paylaşılacak o çok özel bağın nasıl bir şey olduğundan habersiz. Bu kız aynı zamanda şartlarının da buna uygun olmadığını biliyor, ailesi ile yaşıyor ve ailenin zaten bir köpeği var, ne yazık ki bir birlerini çok sevmelerine rağmen o özel ilişkiyi yaşayamadığı bir aile köpeği. O aslında hayatı boyunca onu kayıtsız şartsız, karşılık beklemeden sadece sevecek, dinleyecek ve ona destek olacak bir sevginin olduğuna inancını kaybetmiş bir kız.

Ayni dönemde İstanbul’un başka bir yakasında, Kartal’da bir mahallede bir sokak köpeği dünyaya geliyor. Bu köpek daha minicikken annesi ve kardeşlerini kaybetmiş yapayalnız bir köpek. Sevimli ama standart bir sokak köpeği sonunda… Mahalledeki insanlar bakıyor köpeğe, çoğunlukla mahalleli çocuklar, gene de a minicik patileri ve süt dişleri ile yemeği için büyük sokak köpekleri ile savaşarak yaşamaya çalışıyor her gün. Asla her şeyden çok sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden, yatabilecek yumuşak ve sıcak bir yerin olabileceğini düşünmeden, yemeğin çok da kolay onun önüne konulabilecek bir şey olduğunu, kucakların ve öpücüklerin daimi olduğunu hayal edemeden büyümeye çalışıyor bu sokak köpeği…

Hayat işte, bu kendi içlerinde ve dünyalarında kendi yalnızlıkları içinde yaşayan bu iki ruh… Rastlantı o ya aynı dönem fabrika binasını korumak için bina içinde yaşayabilecek bir köpek alınması konu olur. Her ne kadar binanın kurulu olduğu arazinin üzerindeki köpekler genel alanı çok güzel koruyup bakılıyor olsalar da hepsi yetişkin sokak kopekleri olduğu için, içerinin kurallarına alışamayacakları gibi bir gerçek vardır. Bu konuların arasında kız babasının şoförü ile konuşur, şoför ona kendi mahallerinde bir yavru köpek olduğunu, ileride de büyük bir köpek olacağından çok emin olduğunu söyler. Konuşmalar köpeğin fabrikaya getirilmesi kararı ile sonlanır ve köpek ertesi sabah yeni evine getirilir.

İsçiler ve kız köpeği karşılamak için hazırda bekledikleri o sabah, küçük, epeyce sıradan, kulakları vücuduna göre orantısız bir köpek kapıda belirir. Sırtında hala bebek tüyleri, kirli bej rengi küçük ama kabadayı bir köpektir. İlk olarak önüne koca bir tabak yemek konur, başında 8-9 iri adam ve kız iştahını görmek için heyecanlarla beklerler. Bu küçük şey bacaklarını yemek tabağının iki yanına doğru yerleştirir, sırtındaki bebek tüylerini kabartır ve o bebek dişleri ile bir taraftan herkese hırlarken bir taraftan büyük bir iştahla önündeki yemeği silip süpürür. Böyle nasıl bir koruma köpeği olabileceğini de ispatlayarak işi havada kapmayı başarır. Durumdan çok memnun olan ekip köpeğe isim ararken, kız ustabaşına döner ve aralarındaki en kıdemli onun olduğunu söyleyerek köpeğe ismini onun vermesini rica eder. Ustabaşı onlara tuttuğu kafadan ötürü adını Cesur koyar. Ve böylece isimsiz sokak köpeği, artık Cesur isminde bir fabrika köpeği olur.

Tabi bu köpeğin gelişi ile bir takım kurallar konulur iş yerinde; bu kurallara göre köpeğe sadece kız yemeğini servis edecektir, bu sebeple elemanlar arasında değişiklik olsa dahi köpek tek kişiyi patron olarak öğrenecektir. Bir de köpeğin bütün masrafları tabi ki firmaya ait olacaktır. Ama geriye kalan her şeyi, gezmesi, kulübesi, oyunu başkalarına ait kalacaktır. Sonuçta kimsenin bu iş yerine alınan köpekle özel ve sürdürülemez bir bağ kurmak gibi bir arayışı yoktur.

Köpeğin gelişinden bir kaç gün sonra, fabrika da dönen bir dedikodu gelir kızın kulağına, köpeğin kulaklarını keserek daha saldırgan olmasının planlandığına dair. Kız dedikoduların üzerine, yemek saati yemekhaneye gider ve bir duyuru yapar: “Bu köpeğin kulaklarını kesenin kulağını da ben keserim ve bu söylediğim bir tehdit değil sonucun ne olacağını söylemekten ibarettir” diye. Bu konuşma böylece sonlanır… Bu olayın üzerinden yaklaşık bir hafta geçmiş ve köpek kulübesi bütün ikazlara rağmen hala hazırlanmamış, elemanlar onun yerine akşamları köpeği yemekhane binasının kenarındaki kapısı delik deşik derme çatma bir yere kapatarak idare etmeyi tercih etmişler ve bu gidişatı da değiştirmeye pek niyetli değillerdir. Yağmurlu bir sabah, babasından önce, bir kısım elemandan sonra işe gelen kız, binan giriş kapısının karşında kalan daha yetişkin olmamış cılız saplı ağcın altına bağlı, ıslak, üzgün ve biraz da hayal kırıklığına uğramış köpeği görür. Durum kendisi için müdahale gerektirecek bir hal almıştır.

Bir taraftan içinden bir ses sen buna karışma diye bağırırken, diğer tarafı bir üzerimizde köpek eksik zaten diye söylenmektedir. Ama bu ondan gözlerini hiç ayırmayan yavru köpeğe kayıtsız nasıl kalınabilir ki… Dayanamaz, köpeğin bağını çözdüğü gibi kucaklayıp ofise getirir, masasının altına yerleştirir, önüne yemeğini ve suyunu koyar. Aynı gün içerisinde binanın uygun bir yerine köpeğin kalması için bir yer ayarlayıp düzenler. Böylece köpek gündüzleri kızın masanın altında, kafasını ayaklarının üstüne koyarak ve gözlerini ondan asla ayırmayarak geçirirken, gecelerini ise kendisi için hazırlanmış yorgan ve yastıklı yumuşacık alanında geçirmeye başlar.

Bir hafta daha geçmiştir, köpek artık ortama iyice alışmış, dışarıya çıkmak istediğinde haber vermeyi bilir bir hal almış ve kızın yanından asla ayrılmayan bir yaşama başlamıştır. Ama kader oyun oynamadan duramaz malum, köpek ani bir şekilde sert sert öksürmeye başlar… İlk etap durumdan tecrübeli olan kız, köpeğin bulduğu bir kemiği yediğini ve kemiğin kılçığının boğazına takıldığını var sayar. Sorguladığı herkes köpeğe kemik vermedikleri konusunda son derece ısrarlıdır, bunun üzerine köpek Kartal veterinerliğine götürülür, veteriner de aynı cümleyi tekrarlar “ yüksek ihtimalle kemik yemiştir geçer bir iki güne, geçmezse bakarız”. Bir, iki, üç gün köpeğin öksürmeleri geçmediği gibi sertleşmeye bile başlamıştır. Kız gene köpeği alır ve Kartal veterinerliğine geri götürür, köpeği muayene eden veteriner “Köpeğin bağışıklık sistemi yok, ciğerleri dolu, bunu kurtaramazsın boşuna para harcama git başka bir köpek al sokaktan” der… Kız için hayatının büyük şoklarından biridir bu, bir veteriner ne kadar acımasız olabilir ki. Ve bu küçük ve çirkin şey o minicik gözlerle ona bakarken nasıl böyle vazgeçebilir ki…

O sinirle, köpeği alıp işi yarım bırakarak, özel bir veteriner kliniğine gider. Filmler çekilir, bir veteriner, iki veteriner muayeneler yapılır… Ve sonuçlar gelir… Köpek çok hastadır. Ciğerleri doludur ve bunun sebebi annesinin sütünü yeterince içemediği için ve sokakta yaşadığı için her hangi bir bağışıklık sistemi olmayışındandır. Veteriner kıza en iyi şartlarla köpeğin yüzde 50/50 şansı olduğunu söyler. Üstelik tedavi öyle kolay bir süreçte değildir, ilk bir kaç ayın özel bir serum, ek vitaminler ve kullanılmadığı için Türkiye’ye getirtilmesi gereken bir iğnenin dâhil olduğu, bunlar yetmezmiş gibi köpeğin bu süreçte, ıslanmaması, asla üşümemesi, soğukta kalmaması gibi bir suru ek detayla beraber ilerlemesini gerektirmektedir. Veterinerden çıkışta kız bir elinde reçete ödeme yapmaya çalışırken, olan bitenden tamamen habersiz tasmasını ileriye doğru çekip elinden kurtulan köpek, karşıdaki sepetten kendi boyundan daha büyük bir kemiği kaparak kıza doğru sürükleyerek getirir. O bakışlar, o kemik ve o kendine güvenle son derece mutlu durur, kız dayanamaz ve kemiği alır. Kim bilir belki de son kemiği olacaktır… İşte tam o sırada, kız bu küçük şeye bu arifede korkunç bir sevgi hissettiğini fark eder. Nasıl olmuştur ki, ne kadar da istemiyordur bu sevgiyi şu anda hele ki bu şartlar altında… Bütün bunları bilmemesine rağmen bu köpeğin bir şekilde hayatta kalması gerektiğini çok iyi biliyordur. Sonuçta köpek onu seçmiştir, kız bilmiyor olabilir ama köpek için onu seçmesinin mutlaka bir sebebi vardır.

Bundan sonraki 6 ay epey hareketli geçer. Köpek kucağa alınarak tuvalete çıkartılıyor, bunun dışındaki bütün aktivitelerini kapalı alanlarda yapıyordur. Sartlara bütün bir hayatı boyunca da yapacağı gibi yanında uyum sağlamış, kurallarla ilgili hiç bir sorun yaşamadan yeni hayatının tadını çıkarmaya bakıyordur. Şartlar gereği sıkı bir eğitimden geçiyor olsa dahi poposuna şaplak dahi yememenin tadından da şikâyetçi değildir… İçerilerde gezinirken üzerinde sweat-shirt, dışarıya çıkarken mont giyen bir köpek haline gelmiştir. Kızın annesinin yardımıyla getirilen aşılar düzenli olarak yaptırılıyor. Kız köpeğine serumu kendi takabiliyor noktasında bir uyum içerisinde atlatıyorlardı. Hatta olaylar köpek açısından iyicene keyifli bir hal almıştı, akşamları yerleştiği alan biraz daha geliştirilmiş ve hiç soğumayacak bir hale getirilmiştir, bununla beraber burası hafta içi çalışma günlerinde kaldığı bir yer halini almış, hafta sonu gecelerini kızın evinin yakınında ayarladığı bir veterinerde geçirmektedir. Gündüzleri mi? Gündüzleri sadece kızla geçmektedir. Aralarında sadece bakışarak anlaştıkları bir dil geliştirmiş olmanın keyfini yaşamaktadır ikiside…

Bu süreç içerisinde, köpek artık kızın yanında bir sandalyeye oturmayı öğrenmiş ve tercih etmeye başlamış, kızın yediklerinden başka bir şey yememek gibi bir alışkanlık edinmiştir. 6 ay her gün sağlığı daha iyiye giden köpek bu arada epeyce büyümüş, 40 kiloya ulaşmış,  bebek tüylerini atmış taba ile tarçın arası bir renge bürünmüştür, atletik yapısı ve kendine güvenli durusu ile son derece mutlu ve huzurlu bir köpektir. Kız için hayatında onun haricinde kalan kısımlarda sorunlar pek de bitmemiştir, hatta köpek onun tek mutluluğu haline gelmiştir. Olaylar öyle bir noktaya gelir ki kız babasının yanında çalışamayacağını fark edip işten ayrılır, ama simdi köpeğe ne olacaktır? İkisi beraber nerede kalacaklardır? Babasının itirazlarına rağmen, kızın annesi köpeği eve alır. Kızı ile onun arasında bağın farkındadır ve ayrılamayacaklarını çok iyi biliyordur. Böylece hayatlarında yeni bir sayfa açılır ve bununla beraber yeni kurallar girer, köpeğin bahçeye çıkış izni yoktur ki öbür köpek rahatsız olmasın, evde de sadece en üst kat da gezmesine izin vardır. Sonuçta orası kızındır ve böylece, evin genelinde bir rahatsızlık olmayacaktır. Köpek için bunların hiç bir sakıncası yoktur, yeni kurallara da çok çabuk uyum sağlar, sonuçta her gece kızla uyumak çok daha keyiflidir. Koşarak yatağa atlayıp başını kızın poposuna yaslayarak yumuşak yatakta uyumak, sabahları öpücüklerle uyanmak, sabahtan akşama kadar her anını kızla geçirebilmek… Onun için hayat çok güzeldir.

Bütün hedefi kızın hayatındaki herkese kendini sevdirmek ve evin içinde kabullenilmek haline gelir. Öbür köpeğe hiç bir rahatsızlık verememek için özen gösterir, sokakta hiç bir köpeğin kendisini ezmesine izin veremezken ona karşı şaşırtıcı bir saygısı vardır. Öyle ki bir gün bütün dikkati ile sırf mutfağın kapısından kızı görebilmek için, evdeki hiç kimsenin sessizce inip çıkmayı başaramadığı merdivenlerden çıt çıkarmadan aşağıya kadar inmeyi başarmış, kapının oradan burnunu göstererek yatmıştır. Bütün evi kahkahaya büründüren bu akıllı hareket kızla evdeyken serbestçe dolaşabilme hakkını ona kazandırmıştır. Sonunda onun görevi kızı korumaktır ve bunun tek yolu kızı gözünün önünden asla ayırmamaktır.

Onların ilişkilerinde farklı bir akış olduğu çok aşikârdır. Kız bipolar rahatsızlığından ötürü yaşadığı kötü günlerde, duvarlarla kavga edip ağlama krizleri yaşarken, ne yapması gerektiğini çok iyi öğrenmiştir. Kızın üstüne atlayıp onu yere oturtacak ve kucağına oturup sakinleşene kadar beklemesi gerektiğini bilecek kadar içgüdüleri kuvvetli bir köpektir. Kız için baktığı ve sevdiği bir evcil hayvandan öte bir yol arkadaşı, duygusal destek köpeği haline gelmiştir. Köpek kızın yeni işinde de her gün ona eşlik etmekte, ortama hep çok iyi uyum sağlamaktadır. Arada her köpek kadar onun da yaramazlıkları yok demek haksızlık olur. Mesela her seferinde kızın yüreğini ağzına getirerek, kimseye belli etmeden iş yerinin binasından, garajına inip, garaj kapısından çıkarak etrafa gezmelere gidişleri, sonrada iş yerine dönüp arka giriş kapısının önünde birinin onu içeriyi almayı bekleyişleri kızdırmadan öte zekâsına hayranlık yaratmıştır. Yemek çalma huyundan asla vazgeçmemesi, önünde yemek olmadığından değil, tamamen alışkanlıktan olan bir huy haline gelmiştir. Hiçbir şeye ve insana zarar vermeyen yapısına rağmen kızın rahatsız olduğunu hissettiği insanlara hislerini göstermesini asla engellememektedir. Top oynamakla filan işi olmadığı gibi, top atıldığında atana : “çok meraklıysan git kendin al” bakışları karakterinin en kuvvetli detaylarından biridir. Kedi, köpek kovalamak, bir şeyleri kemirmek, ortalığı dağıtmak kendisi ile hiçbir noktada bağdaşmayan hareketlerdir.

Bu noktada artık 45kg’lık kocaman bir köpek haline gelmiştir. Koyu altın tüyleri, beyaz göğüs rengi ile o koca kulaklarının içine büyümüş, yüzündeki masumluk ona yumuşak bir görüntü vermiştir. Bütün bunların arkasında dişlerini gösterip, tüylerini kabarttığında dünyanın en korkutucu köpeği olabildiğini de çok iyi bilmektedir. Hep havada gezdirdiği muhteşem kuyruğu ucundaki beyaz tüy parçası ile aynı bir tilkikuyruğunu anımsatmaktadır. Aslında hem görüntüsünde hem karakterinde çok tipi Akita özelliklerine sahip olduğu gerçeğinin henüz kimse farkında değildir. Herkesin bildiği tek şey çirkin ördek yavrusunun bir kuğuya dönüştüğüdür. Kızın annesi buna sevgi ve bakımın sonucu adını koymuştur.

O kadar güzel ve dikkat çekici bir kopektir ki, deniz kenarına uzun yürüyüşlere çıktıklarında insanlar yoldan çevirip ısrarlı bir şekilde köpeğin cinsini öğrenmeye çalışmaktadır. Kız kimseyi onun bir sokak köpeği olduğuna inandıramıyordur. Öyle bir noktaya gelir ki olay, kız sorana sokak köpeği demek yerine cinsinin “Sokit” olduğunu söylemeye başlar, hiç duymadık diyenlere de mutlaka veterinerlere gidip sormalarını tembihliyordur… Buna inananları ya da biliyormuş gibi yapanların sokit’in anlamını anladıklarındaki yüz ifadesi hep görmek istediği bir şey olarak hayatında kalacaktır. Köpek zekâsı ile de dikkat çekmeye başlamıştır öyle ki profesyonel biri onu kurtarma köpeği olarak eğitmek amacı ile kızdan almak ister, hatta bu öyle bir noktaya gelir ki adam devamlı vereceği rakamı arttırarak kıza gelir. Kız epey bir savaştan sonra ondan asla ayrılamayacağına bunun söz konusu bile olmadığına adamı ikana etmeyi basarmıştır ama bu epey yorucu bir süreç olmuştur.

Seneler hızla akıp giderken, kız işi için sık sık Londra’ya gitmeye başlar, sanki geleceği görürmüşçesine her seferinde Londra’daki parklarda, sokaklarda, kafelerde onun ne kadar keyif alacağını hayal eder. Türkiye’de onunla gezmek artık zor bir hal almaya başlamıştır, sahildeki her yürüyüşleri ona saldırmaya çalışan sokak köpeği gurupları ile veya başka başka tacizlerle sonlanır hale gelmeye başlamış, dolayısıyla köpek eskisi gibi her yere kızla gelemez olmuştur.

Ve gün gelir kız ve annesi, Londra’ya taşınmaya karar verirler, aralarında kısacık bir konuşma sonrası köpeğinde onlarla geleceği netleşmiştir. Öyle ki köpeğin gidiş evrakları onların gidiş evraklarında önce hazırdır. Biraz trickli olan bu yolculuğa köpeğin ayrı bir uçakla, kafeste bir gün önceden yola çıkarak gitmesi gerekmektedir. Kız arabaya yerleştirdikleri kafese büyük bir güvenle atlayan köpeğini şaşkınlıkla izlemiştir. Köpek çok rahattır çünkü terk edilme ihtimalinin olmadığını çok iyi biliyordur, kendisine asla zarar verilmeyeceğini de. Çünkü aynen onun kızı koruduğu gibi kızın da onu koruyacağını çok iyi biliyordur.

48 saatlik ayrılık havaalanında kızın kendini uçaktan attığı gibi köpeğin alınması gereken kapıda sonlanır. Büyük bir heyecan ve kaygıyla köpeğinin cicisini bekleyen kız bu arada sahiplerini görünce sanki kaybettiklerini bulmuş gibi gördüğü başka hayvanları izlemektedir. Sıra köpeğe gelir, o son derece sakin, önce onu kapıya getiren ekibe tek tek teşekkür edip, vedalaşmayı tercih edecek kadar soğukkanlı bir şekilde hareket eder. Kızı bile öpücüklerle ama çok sakin karşılar.

Seyahat başarı ile tamamlanmıştır, şimdi yeni hayatlarına alışmaları gerekmektedir, yeni bir ev, yeni bir çevre, yeni kurallar, kısaca hepsinin hayatında yeni bir sayfa… Köpek bu noktada kendisini aileye biraz daha fazla almaya karar verir, artık hiç ayrı kalmıyorlardır. Onlarla her yere gelmenin keyfi tarifsizdir, Camden Town’dan, Nottinghill’e oradan bütün parklara… Mesela kuğuların uğraşılmaması gereken hayvanlar olduğunu birçok İngiliz’den önce kabullenmiştir. Metro’ya hemen alışmakla kalmamış, aslında köpeklerin genelde binmedikleri yürüyen merdivenlere binmeyi ve inerken atlamayı çok hızlı öğrenmiştir. Öyle ki metro görevlilerinden bile konuyla ilgili tebrik almayı başarmıştır. Çocuklar izin alarak onu sevmeye geldiğinde aynen bir heykel gibi kıpırdamadan kendisini sevmelerini müsaade ederken, hayatında ilk defa sincapları kovalamaktan keyif almaya başlamıştır. Bu ülkenin tek sıkıntısı su birikintiler ve hiç sevemediği yağmurdur. Sokağa yağmurluğu olmadan çıkmadığı gibi, eğer giydirilmezse kapıdan çıkmayı kabul etmeyen yapısı hiç ıslanmayı sevmediği gerçeği, belki de bebekken yaşadıklarından kaynaklanmaktadır.

Yağmur dışında Londra ile ilgili hiç bir sıkıntısı yoktur, mahalleliden postacıya kadar herkesi tanımış, evin içinde ve dışında her yere hâkim hale gelmiştir. Eve yabancıları izinsiz sokmadığı gibi gece herkes uyduktan sonra merdiven başı nöbeti bir alışkanlık haline gelmiştir. Starbucks ekibinden aldığı ödüller, yılbaşı hediyeleri, tasmasız uzun yürüyüşleri, paylaşılan yataklar koltuklar, yemekler… Birçok köpeğin hayalini bile kuramadığı bir hayatın tadını çıkarmakta olduğunun fazlası ile farkındadır.

Kızın ilk yeğeniyle bile tanışmıştır, kızın bu arada ne kadar sakinleştiği, yeni arkadaşları, hayatına nasıl adapte olduğunu mutlulukla izlemektedir. Ailenin huzuru, kızın genel olarak kendine olan güveninin oturmuşluğu onu mutlu etmiş, hatta sanki amaçlarına ulaşmış hissi vermektedir. Artık yaşıda büyük bir köpek için epey ilerlemiştir. Yavaşladığının farkındadır… Tüyleri dökülmeye başlamış vücudunda ufak kabuklar oluşmaya başlamıştır. İlk etap veteriner tarafından çok ciddiye alınmayan konu bacağında geçmeyen bir yara çıktığında herkes için büyük bir panik sebebi olmuştur.

Veteriner çok acil bir şekilde köpek ve kızı bir uzman doktora yönlendirmiştir, bu arada bacağındaki yaranın geçme şansının pek olmadığını ama günlük pansuman ve medikal bal denemelerini önermiştir. Köpek kızın bacağına yaptığı pansumana ve sabah akşam yeniden sarılan yarasına hiç ses çıkarmamakta. Ama aile özellikle kız köpeğin yorgunluğunun farkında, artık yatağa atlayamıyor, yorgun görünüyor neşeli ama çoğunlukla uyumayı tercih ediyor. Birlikte uzman doktora giderler. Doktor kapıda onları karşıladığında ilk söylediği cümle: köpeğin %50 Japon akitas, kalan %50 de ise alman kurdu, husky ve karabaş karışmış der. Bu noktada iki şeyden şüphelendiğini söyler, akitalarda çok görülen bir tüy dökme rahatsızlığı veya çok nadir görülen bir cilt kanseri. Doktor kansere çok da ihtimal vermediğini çünkü çok nadir olduğunu da ekler. Gerekli biyopsi parçaları alınır, tetkikler yapılır. Şimdi bir hafta sonuçları bekleyeceklerdir. Kızın hayatındaki en uzun haftalardan biridir bu…

Ve beklenen telefon gelir, kız yılbaşı ağacının karşısında, köpeğin kafası kızın kucağında. Köpek neler olduğunun kızdan daha farkında, ama korkmuyor onun tek derdi kızın buna alışması ve söylenecekleri kabullenmesi. Veteriner telefonda acı haberi veriyor, çok nadir görülen cilt kanser, kurtulma şansı hiç yok ve kalan zaman 3 ila 6 ay arası. Sessiz bir çığlık atıyor kız, boğazı düğümlenmiş, gözyaşları kesintisiz akıyor. Kabullenemiyor. Köpek her zamanki gibi sakin çünkü onun için önemli olan kızın sakinlemesi, o her zamanki gibi onun mutluluğu için elinden geleni yapmaya hazır. Veteriner onları bir kanser uzmanına yönlendiriyor, kızın büyük umutlarla gittiği uzman iki yöntem öneriyor ama pek umut vaat etmiyor. Bunlardan biri kemoterapi… Kemoterapi sırasında köpeğe kimsenin eldivensiz dokunmasına izin yok, izolasyonlu bir hayat geliyor tedaviyle… Üstelik fiziksel hırpalanışı ayrı bir konu…  Ekleyeceği süre ise bir kaç ay, o da belki. Kız köpeğini biliyor sarılamamak onun için hastalıktan daha zorlayıcı ve öldürücü olacak çok iyi biliyor.

Ama gene de, kız için bu olay kabullenilebilecek bir durum değil. Daha bir aylıkken kucağına kalmış bu çocuk, bu kadar senedir beraber yürüdüğü yol arkadaşı, en yakın dostu… Birlikte ağlayıp, birlikte güldüğü, hastayken beraber uyuduğu, kendisinin bir parçasının ölmesine tabi ki izin vermeyecek. Zaten bu ilk de değil veterinerlerin hata yapışının… Ona daha önce de pek şans vermemişlerdi… Ama her ikisi de çok iyi biliyorlardı ki, ikisi bir olduğunda yenemeyecekleri hiçbir şey yoktu ve bardak her zaman yarım doluydu. Üstelik onunla bir anlaşmaları vardı o bir rekor kırıp dünyanın en uzun yasayan büyük köpeği olacaktı… Onlar beraber yaşlanacaklardı ve köpek şu anda oyunbozanlık yapıyordu.

Ailece doktordan alınan bilgiler tartışıldı ve alternatif bir tedavi yöntemiyle gitmeye karar verdiler. Veteriner tarafından verilen steroid ile beraber, CBD yağı, B12, artı diğer vitaminler, ayrıca elma sirkesi ve balın ona iyi geleceği söylenildi. Araştırıp okuyarak öğrendikleri birçok alternatifi günlük hayatına eklediler…

Teşhisten 3 ay sonra, bacağındaki yaraları geçirmeyi başarmışlardı. Köpek yeniden yatağa atlıyor, koşuyor, her gün keyifle yürüyüşüne gidip, yemek almaya devam ediyordu. Bu şekilde 6 ay limitini başarıyla geçtiler, 7 ay, 8 ay, 9 ay, 10 ay… Kız kendinden emin, köpeğe olan güveniyle hastalığı yendiklerine inanmaya başlamıştı bile… Çünkü sonuçta bahsettikleri onlardı, onların ayrılması ne bu kadar kolay ne bu kadar basit olabilirdi. Zaten onların yenemeyeceği hiç bir şey yoktu… Bu da ilk kez veterinerleri şaşırtışları olmayacaktı… Bardak yarısına kadar doluydu ve muzlar hep çok lezzetliydi…

Ama hayat onlar kadar tozpembe değildi… Köpek aniden tüylerini yeniden dökmeye başladı, yaralar daha fazla ve daha hızlı geri döndü. Köpek artık yürüyüşlerin bazılarına gelmek istemiyor, yatağa atlayamıyor bu yüzden kendi yastıklarında yatmayı tercih ediyordu… O kadar ki bazı geceler, kız onun yanında yerde yatıyordu. Kopek gününün çoğunu uyuyarak geçiriyor, merdivenleri bile ağır ağır çıkmayı tercih ediyordu. Artık yorgundu… Elinden geleni onun için yapmış, ona ayrılık fikrine alışması için zaman vermişti, ama zaman doluyordu.

Kızın öncenden belirlenmiş bir iş seyahatine gitmesi gerekiyordu… Onu bırakmak bu sefer çok zordu ve kızın bir tarafı bu gidişi hiç istemiyordu… Seyahatin son gününe kadar her şey yolundaydı, dönmeden önceki akşam köpek bakıcısından gelen telefona kadar… Köpek yemek yemeyi bırakmıştı, denerse de kusuyordu… Eve geldiklerinde ilk defa kapıda karşılamadı onları. Merdivenin tepesinde bekledi, belli ki canı açıyordu merdiven inip çıkarken… Kız koşarak yanına gitti ve onu öpücüklere boğdu. Ama sadece bakışlarından bile köpeğin büyük bir acı içerisinde olduğu belliydi, yaraları artık kanıyordu. Kız köpeğin sadece ona veda edebilmek için beklediğini çok iyi biliyordu.

Veterinerin anlattığı zaman gelmişti. Kız köpeğin bir ihtimal bir kaç gün daha dayanabileceğini biliyordu ama onun bu kadar acı çekmesine göz yumamayacağını da biliyordu. Sonunda kız onu korumakla yükümlüydü. Veterineri aradı, hayatında yaptığı en zor telefon konuşmasıydı… Gene de umut ya bu, kız kendi kendine belki de gittim diye bana kızdı ondan yapıyor, belki sabaha iyi olur gibi kendini kandıran cümleleri tekrarlayıp duruyordu.

Her zamanki gibi köpek yastıklarında, kız yatağında eli köpeğinin başında uyudular. Köpek kızdan biraz daha fazla uyudu. Sabah köpek alt kata inmek istemedi, hatta kızın kardeşinin ziyarete gelmesine rağmen aşağıya inmeyi kabul etmedi… Kızsa geçmeyen saatler, kabullenemediği gerçeklerle evde oradan oraya dört dönüyordu… Sonunda dayanamayıp bir muz kaptı ve köpeğin yanına gitti. Eğer muzu yerse her şeyin iyi olacağını biliyordu, çünkü köpek muza asla hayır demezdi. Kız muzun ucunu köpeğe uzattı, kopek ona tatlı bir bakış atıp, muzu kokladı ve başını yeniden yere koydu.

Muza hayır dedi… Muza hayır dedi… Muza hayır dedi…

Kız sakince ondan aşağıya gelmesini rica etti, böylece son kez birlikte çıkacakları yolculuktan önce, ailecek oturabilirlerdi… Köpek bütün ağrılarına ve acılarına rağmen kalktı, sonuçta kıza nasıl hayır diyebilirdi ki, yol arkadaşını nasıl kırabilirdi… Onu yarı yolda nasıl bırakabilirdi?

Hep beraber oturdular bir sure. Zaman geçici ama onlar için bir süreliğine durdu. Sonra çok hızlanarak aktı ve son yolculuk zamanı geldi. Kız odasından beraber uyudukları battaniyeyi aldı ve arabanın içine yerleştirdi. Köpek kız hariç herkesin yardımını reddederek arabaya yürüdü. Battaniyesinin serili olduğu yere kızın yardımı ile çıktı ve böylece son yolculuklarına başladılar…  Veterinere vardıklarında kapıları açıp beraberce oturup yoldan geçen insanları izlediler bir süre.

Sonra bir ses içeri davet etti onları. Köpek gene büyük bir sakinlikle sadece kızın ona destek olmasına izin vererek arabadan indi. Yanlarına aldıkları battaniyeyi onlara verilen odanın yerine serdiler. Kız oturdu, köpek kafasını kızın kucağına koydu, kız ona sıkıca sarıldı.

Kız ona hayatında sahip olduğu en iyi dostu olduğunu söyledi, başına gelen en güzel şeyin o olduğunu, ne kendisinin birini, ne birinin kendisini bu kadar koşulsuz sevebileceğini hiç düşünmediğini söyledi. Ona nasıl olabileceğini ve neler yapabileceğini gösterdiği için teşekkür etti. Onu sevdiği her gün için, verdiği her sözü tuttuğu için, en önemlisi o olduğu için ve kızı seçtiği için teşekkür etti. Ona artık içinin rahat bir şekilde gidebileceğini söyledi, hiç gitmesini istememesine rağmen.

İşte tam bu sırada arkadan annesinin sesini duyu “zamanı geldi”. Annesi kızının bu son cümleyi kuramayacağını çok iyi biliyordu. Kız o cümleyi nasıl kurabilirdi ki, ne vardı sonsuza dek bu şekilde burada otursalar kime zararları dokunacaktık.

Köpek kızın kollarında yavaşça uykuya daldı, önce nefes alışları yavaşladı, sonra vücudu ağırlaşmaya başladı. Kız artık onun bütün ağırlığını hissedebiliyordu ve son nefesini duydu. Kardeşi kızı zorla kaldırarak ayırmak zorunda kaldı. Kız devamlı “ Nasıl bırakabilirim, bırakırsam bir daha sarılamam diye ağlıyordu.” Ama kimse dinlemedi… Onu oradan çekip aldılar… Kız sonraki 48 saati uyuyarak geçirdi, köpeğin battaniyesi ile olduğunu umarak.

4 yıl sonra, bu kız bu yazıyı yazarken hala köpeğin arkasından ağlıyor. Köpeğin külleri başucunda, üzerinde yelek tasması ile. Uzun tasması ve sarı yağmurluğu hala sanki yarın sabah yürüyüşe yeniden çıkacaklarmış gibi duruyor. Kız hala onun ayısına sarılarak uyuyor ve her muz yediğinde onunla paylaşabiliyor olmayı hayal ediyor. Arada sırada kucağında onun kafasını hissettiği anlar oluyor, belki de ruhu hala yanındadır diye varsayıyor.  Bu kız en yakın arkadaşını kaybetti ve hayatında üstesinden gelemeyeceği tek şeyin bu olduğunu çok iyi bilir. Bir gün yeniden buluşana kadar kalbinin bir tarafının sonsuza dek ona ait olduğunu, hep kırık kalacağını çok iyi biliyor.

Sevgili dostum biz seni asla unutmayacağız. Seni saklanarak bizi gözlediğin yerde bulmak, gece yatma saati geldiğinde yatmadığımız zaman ki huysuzlaşmalarını ve söylenmelerini hep aramaya devam edeceğiz. Bir ev partisinde koca KFC kutusunu çalıp sonra da onunla gurur duruşunu, annemin defalarca yaptığı keş peynirini her seferinde biz yemeden çalıp yemeyi basarmış olmana hep güleceğiz. Sabahları yataktan özellikle ben kalkmadığımda nasıl söylenerek etrafta dolandığını, tepeme çıkıp, ıslak burnunla beni dürtüklediğini, sonra da anneme eşlik ettiğini nasıl özlediğimi anlatamam.  Fındıklı votkayla sarhoş olup, bütün bir gece odanın içinde ağır çekim hareket edişini kafamdan asla atamayacağım. İnsanlara kendisini sevdirmek istercesine tatlı tatlı yanaşıp yemeklerini nasıl çaldığını, yarım limonu elimden kapıp nasıl yuttuğunu, sonrada benim iki gün bağırsak düğümlenmesi yaşamaman için dua edip limonu beklediğimi nasıl unutabilirim ki zaten. Bebekken elemanlarla top oynarken, sana vermedikleri topa atlayıp kuyruğunun üzerine düştüğünde, ağlayarak kucağıma gelip kuyruğunu gösterişinin bende bıraktığı izi nasıl tarif edebilirim ki. Evdeki saklambaç oyunlarımızı ve profesyonel kamera karşısında ne kadar iyi olduğunu hatırlatmama gerek var mı? O 45 kiloluk halinle nefret ettiğin duşa girmemek için kendini bana yerlerde sürütmeni unutmamı beklemiyorsun herhalde. Bana nasıl baktığını ve koruduğunu ne kadar özlediğimi söylememe gerek var mı? Her gece yatağa benimle sarılmak için zıplayarak birisini ve yatağı benden daha çok sevdiğin için beni yataktan atışını nasıl izlemem. Milyonlarca hatıra bıraktın arkanda… Artık masamın altı boş, kucağım boş, bardak yarım dolu değil…

Sevgili Cesur’un Hatırasına

2006-2019

Gelmiş geçmiş en sadık ve sevgi dolu köpek

Sonsuza dek özleneceksin.

Lütfen köpek satın almayın, barınaklarda ve sokaklarda sizi bekleyen bir sürü köpek/ kedi var. Ve onları asla arkanızda bırakmayın, çünkü onlar sizi asla bırakmaz. Hayatınızda sizi asla yargılamayacak ve hep yanınızda duracak daha iyi bir yol arkadasınız olmayacak.

Merve Bayındır

Bütün sevgimle bir dahaki sefere kadar…

Share this article

Recent posts

spot_img

Popular categories

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz