Pazar, Haziran 30, 2024

info@arttmodernmiami.com

Pompei

-

|

Dünyada farklı zamanlarda, farklı ülkelerde olan olaylar ve sonuçlarını düşünüyorum bir süredir. Travmatik olaylar sonrası değişim ve dönüşümlere ilgi duyuyorum. Bu yazımda da; yine bir seyahatimi, tarihe etki etmiş bir olayı ve izlenimlerimi anlatacağım. Binlerce yıl önce yaşanan ve iz bırakan, türlü yorumlara ve filmlere, kitaplara konu olan müthiş bir yer: POMPEİ

Sizlere Pompei’ den bahsetmek istiyorum ve Pompei’ nin taş kesilen halkından… 2022’nin Temmuz ayında (geçtiğimiz yaz) gittim Napoli’ye, zira rotamız için en yakın uluslararası havalimanı Napoli Havalimanı (NAP) idi. Güney İtalya, imkânı olan herkesin görmesi gereken yerlerden… Napoli; daracık sokakları, tarihi binaları ilk etapta “Ben nereye geldim?” duygusu uyandırıyor insana, itiraf edeyim. ?

Araba kiralanmasını tavsiye ediyorum. Benim tercihim arabadır ama çeşitli ülkelerden “Güney İtalya” turu alarak da, bu deneyimi yaşayabilirsiniz.

Yazıya başlarken, başıma gelen komik bir anımı anlatayım da beraber gülelim, hüzünlü Pompei hikayesine gelmeden: Uçaktan inip, arabayı kiraladıktan sonra, otele gitmek için Napoli’nin daracık sokaklarında ilerlemeye başladım. Navigasyona rağmen kaybola kaybola dolanmaya başladım ki, yollarda kaybolmak benim için normaldir. ? Yollar o kadar dardı ki, başımın derde girmesi kaçınılmazdı. Tam otele yakın bir yerde, hava da kararmaya başlamıştı. Hafiften panik olmaya da başlamıştım ama yanımdakilere çaktırmıyordum. ? Dar bir sokaktan geçmeye çalıştım ve araba ile sıkışmayayım mı? İtalyanlar nasıl o sokakları kullanıyorlar, inanın bilmiyorum. Size hissettiğim paniği anlatamam. Sokaklar biraz Hong Kong, biraz İstanbul’da ki Balat-Fener havasında… Dar, karanlık ve eski renkli binalarla dolu. Araba sıkışınca; hem önde, hem de arkada arabalar birikmeye başladı. Düşünebiliyor musunuz? O dar yolda, iki yönlü , birbirlerine sıra vererek araba kullanıyorlardııııııııı !!! Ta ki, ben gelene kadar, arabalarından İtalyanlar inmeye ve o hızlı konuşmaları ile konuşmaya, bize bir şeyler anlatmaya başladılar. Ben anahtarı ve arabayı onlara teslim edip, adeta kaçmaya hazırdım. Bu arada çok anlayışlı ve yardımsever olduklarını söylemeliyim. Sanırım kadınlara yardım etmeyi seviyorlar. ? Gerçekten sabırla arabamı o daracık sokaktan çıkartmama yardım ettiler, hem de hiç sinirlenmeden ve kibarca…

Güney İtalya seyahati planladıysanız, Napoli’de bir gece yeter kanaatindeyim. Yemekler ise her yerde efsane…
Sabah erkenden, yazımın asıl konusu Pompei‘ ye doğru yola koyulduk. Yollar da güzelleşmeye başladı, ben de rahatladım tabii o dar ve karanlık sokaklardan kurtulduğum için!

Pompei‘ e geldiğimizde gayet güzel, şirin bir kasaba ile karşılaştık. O kadar güzeldi ki, binlerce yıl önce yaşanılanlar olmasa, sıradan bir turistik kasaba olduğunu düşünebilirdiniz. Şehri gezmeden evvel lezzetli bir İtalyan restoranında yemeklerimizi yiyip, yemekten sonra ikram edilen limonçellolarımızdan içtik.

Sonrasında şehri gezmeye başladık, izlenimlerimi yazarken, size Pompei’ nin acıklı hikayesini anlatmam gerekiyor:

Öncelikle Pompei, İtalya’nın Napoli şehrine 25 – 30 km uzaklıkta bulunan bir şehirdir. Napoli’nin güney kısmındaki bu şehrin, M.Ö. 5000 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Roma İmparatorluğu’ nu n hüküm sürdüğü Pompei şehrinde Vezüv adında bir yanardağ bulunmaktadır. Yanardağ M.Ö. 79 yılında, beklenmeyen ve çok şiddetli bir şekilde harekete geçmiş. Bu hareket sonrasında, günümüzden tam 1937 yıl önce, tüm halk taş kesilerek ölmüş. Ve Vezüv yanardağı üzerlerini lavla örtmüş. Pompei şehri o yıllarda, M.Ö. 79 yılında zengin, Capri adasına ve denize çok yakın ve adeta cennet gibi bir yermiş. Üstüne de hem denize yakınlığı hem de konumu itibariyle dönemin ticaretinin en üst düzey olduğu kentlerindenmiş. Pompei şehrinde Romalılar’ın elit kesimi, aydın ve zenginler yaşamaktaymış.

Burada izlenimim şu: Şehir şuan restore edilmiş ve adeta o günlerine döndürülmüş. Bir açık hava müzesi görünümünde… Binlerce ziyaretçisi var. Adeta bereket taşıyor ve mutluluk vaat ediyor. O tarihlerdeki ihtişamı kesinlikle hissedebiliyorsunuz. Renkli olduğu düşünülen taş binalar, sıcak hava, her yerde zeytin ağacı ve limon ağacı figürleri görmem, limon kokularıyla ben de bu izlenimi uyandırdı. (T.Yazıcı)
Pompei şehrinin, eğlence merkezlerinden birisi olduğu ve kumar oynanan bir yer olduğu da bilinmektedir. Ancak şehirde, kölelerin de farklı köleler tarafından öldürüldüğü ve geceleri dövüşlerin düzenlendiği de bilinmektedir. Aslında vahşetin ve insanlık dışı her türlü şeyin yaşandığı bir şehirmiş Pompei. Ayrıca cinsellik adına sınır tanınmadan, bir yaşam sürdürüldüğü de tarihçiler tarafından bildiriliyor. Duvarlarda ki bazı tabletler, yaşam tarzlarını açıkça ortaya koyuyor.

Günlerden o gün; Vezüv yanardağı, öyle bir şiddetle patlamış ki, şehrin tamamını 6 ila 8 metre derinliğe kadar lavlara gömmüş. Şehir tamamen yok olurken, insanlar ve etraftaki diğer her şey taş kesilmiş. Bu bulgulara ise 18. yüzyılın başında; tesadüfen bir köylünün tarlada çalışırken, kazmaya takılması ile birlikte ulaşılmıştır. Daha sonra, kazma vurulan bu duvarın izi sürülmüş ve Pompei’ nin kalıntılarına ulaşılmış. Yapılan araştırmaya göre M.Ö. 79 yılında yanardağın şiddetli bir şekilde lav püskürtmesiyle yaklaşık 200.000 kişi hayatını kaybetmiş.
Patlamanın ve lavların etkisi öyle büyükmüş ki, çoğu insan yerinden bile kımıldayamamış. Patlama ile birlikte insanlar kaçışmaya başlamış. Paniğe kapılanların bazıları limana doğru koşmaya başlamış, bir kısmı ise kendini evine kapamış. (Bunu taş kesilen insanlardan anlıyorlar!) Limana doğru koşanları kötü bir sürpriz bekliyormuş. Deniz kabarmış, azgın dalgalar gemileri lavlara doğru atmış. Aynı zamanda gökten de iri kum taneleri şeklinde kızgın taşlar yağmaya başlamış. Evlerine sığınanlar ise, yoğun kükürt dumanından boğulmamak için kendilerini dışarı atmakta, bu defa da üzerlerine yağan taşlarla ölmüşler.

Bir Etnograf olan Prof. Dr. Carlo Giardano Pompei’ de olanları şöyle aktarmış: “O gün öğle vakti volkanın ağzından ani olarak yükselen bir kül bulutu birkaç saat içerisinde bütün Pompei’ yi kaplayıvermişti. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik uykusuna girdi. Şehrin uykusu, taşları, eşyaları ve sanat eserlerini yeniden hayata kavuşturan kazılara kadar yüzyıllar boyu sürdü. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv yanardağının bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir. Yamaçları meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv, bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yermiş.

Restore edilmiş şu anki hali, o günlerin ihtişamını kesinlikle hissettiriyor. Garip bir şekilde, şehir yaşıyor sanki! Binlerce turist ile gezdiğim için mi bu duyguya kapıldım, yoksa mistik bir şey mi hissettim açıklayamıyorum. Sanki bir güç ibret için, binlerce yıl sonra bu medeniyeti ortaya çıkartmış. İnsan hırsının, savaşların, yarışların, yaşama ait ne varsa, o an için Vezüv yanardağının lavları ile önemsiz kalmış.

Pompei şehri, Capri adasına bakan manzarası, burnunuza gelen deniz kokusu, limon ağaçlarının kokusu ile birleşince; insanların Vezüv yanardağının tehlikesini görmelerini engellemiş. Aslında eski zamanlarda yanardağ üzerinde, bir patlama meydana gelmiş. Ancak hem bu kadar şiddetli değilmiş hem de o dönemde insan yaşamıyormuş. Bu küçük püskürmeleri de çok sonradan bir Yunan coğrafyacısı keşif etmiştir. Bunu da insanlara anlatma gereği duymamış. Dolayısıyla insanlar gamsızca bir yaşam kurmuşlar. Zaten Pompei şehrinde yaşayan insanların para ve zevkten başka bir şeyi gözleri görmemekteymiş. Yani eğer püskürtmeden onlara bahsetmiş bile olsaydı, zaten insanlar umursamayacaktı. Aslında M.Ö. 62 yılında meydana gelen bir zelzele, bu felaketin bir habercisi sayılabilirdi. Şehirde o kadar çok deprem oluyormuş ki, halk buna alışmış.
Jeologlara göre; halkın ölüm sebebi kükürt gazıymış. Taşa dönmelerinin sebebi ise yanardağın püskürttüğü volkanik tozun sertleşmesiymiş. Bu lavlar kalıp oluşturmuş, zamanla içerideki vücut çürümüş fakat kalıp aynı kalmıştır. (Kaynak: Gelgez Dergisi)

Ancak bilimsel yönlerin dışında da birçok tahmin bulunmaktadır. Kutsal kitaplarda, bu konuda yorumlar vardır. Pompei, ayrıca şaşırtıcı bir özgürlüğe sahip bir yer olarak bilinmektedir.

Pompeii halkının başına gelenler, yüzyıllar sonra bizi etkilemeye devam eden gerçek bir trajedi. Bu ölümsüzleştirilmiş yıkımda bir umut bulunacaksa, o da felaketin etkilerinin antik dünyaya eşi görülmemiş bir erişime izin vermiş olması. Adeta geçmiş ve bugün arasında kurulmuş bir köprü gibi kalıntılar, sadece orada bulunanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır. Taşa dönmüş canlıların görüntüsü ibret vericiydi. Taşa dönmüş canlıların fotoğraflarını paylaşmayacağım. Mahremiyet duygusu hissediyorum. Ama merak eden olursa Google ‘dan bulabilirsiniz. (T.Yazıcı)

Pompei’yi gezdikten sonra hissettiğim duygu: Hayatın bir yanılsama olduğuydu. Bu hayatın içinde; her şey çok güzel olabilir, her şey çok kötü de olabilir. Ama günün sonunda, bu hayata geldiyseniz; her anınızı iyi değerlendirmeniz gerektiğidir. Heykele dönmüş görüntüler, her duyguyu içinde barındırıyor.
Pompei halkı, Vezüv’ e rağmen, onun eteklerinde yaşamayı tercih ettiler, çünkü yaşam tüm tehlikelerine rağmen güzel. Şu anda da orada yaşam sürdüğüne göre, Vezüv’ ün öfkesine rastlamamak için dua etmek şart
Sözlerimi bir Japon felsefesi ile bitirmek istiyorum. Kontrol edilemeyen durumlar sonucunda oluşan travmalar ve sonrası için adeta bir ipucu niteliğinde olan, Kintsugi felsefesinden bahsedeceğim:
“Kintsugi; Kırık çömlekleri zarafetle tamir etme konusunda dikkat çekici bir Japon sanatı, felsefesidir. Daha geniş açıdan olaya yaklaşacak olursak, bizlere kendimizin kırık parçalarını nasıl ele almamız gerektiği hakkında öğretecek çok şeyi olan bir gelenek Kintsugi. “

Kintsugi Felsefesini Yaşamımıza Taşımak
Kırılan objelerin kırıldıkları yerden toz altın, gümüş veya platin ile yapıştırılması, bu işlem esnasında kırılan yerlerin gizlenmesi yerine onların daha da ortaya çıkarılması… Objelerin “ben kırıldım” diye haykırması…

Fotoğraf: Instagram/ @laurette.b

Bu işlemi ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti. Görüntüde “kırgın/ kırılmış” şeyler aslında daha da değerlenmiş, kendilerine bambaşka anılar katmışlardı. Ortaya çıkan eserler, özgünlüğünü kendi kırılmışlıklarından alıyor. Bizlere de çok özel bir yaşam dersi sunan, neredeyse 500 yıllık bu düşünce, aslında hiçbir şeyin kırılmadığını öğretiyor.
Hiçbir şey kırılmaz, dönüşür. Bu dönüşüm bazen yıllar alır, bazen yüzyıllar, bazen binlerce yıl alır. Tıpkı Pompei’ nin yok olmaması gibi, sanki insanlığa bazı değerleri hatırlatmak için binlerce yıl sonra tekrar ortaya çıkması gibi…

Her şey bütünün hayrına olsun.

Bir sonraki yazıya kadar, sağlık ve mutlulukla kalalım. Tuğba YAZICI
instagram: tugbayaziciofficial
Facebook: Tuğba Yazıcı

Referans : The Magger/Ceren Oguz/ Kinstugi

Share this article

Recent posts

spot_img

Popular categories

spot_img

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz